"Halktan taraf yeni nesil yayıncılık"
Ara
Close this search box.

“VİCDAN, İÇİMİZDEKİ TANRI’DIR”

Bazen insan durur; dış dünyanın kalabalığından, sesinden, haklılık yarışından bir adım geri çekilir.

O geri çekiliş, zannedildiği gibi bir kaçış değildir. Aksine, insanın kendi içine doğru başlattığı en uzun yolculuktur.

Vicdan dediğimiz şey, aslında insanın içindeki sessiz bilgidir. Ne kitaplarda yazar ne öğretmenler anlatır.

Hiç kimse size “işte bu doğrudur” diye onu ezberletmez. Çünkü vicdan dışarıdan gelmez; içeriden yükselir.

Bu yüzden Victor Hugo’nun sözü sadece dinlerle, inançlarla ilgili değildir. İnsanın yeryüzündeki varoluşunun en temel gerçeğine işaret eder: İçsel bir yasa taşıdığımıza, vicdanımıza. Bu yasa, kanunlardan önce gelir; törelerden, gelenekten, aileden, toplumdan da önce.

Vicdan, insanın özünde taşıdığı, doğru ile yanlışı ayırt etmesini sağlayan manevi bir pusula gibidir. Akılla, bilgiyle sonuca ulaşamadığınızda kalbiniz, hisleriniz, duygularınız ve tabi vicdanınız devreye girer.

İnsan, attığı her adımda aslında kendini inşa eder.

Söylediği her söz, kırdığı her kalp, taşıdığı her niyet, kendi iç mimarisine bir taş daha koyar. Bu yüzden birine zarar verdiğinizde aslında sadece onu değil, kendi içinizdeki yapıyı da çatlatırsınız.

Bazen bunu hemen fark etmezsiniz. Ama çatlak büyür, büyür, sonunda o sessizlik çığlık atan bir sorguya dönüşür:

“Sen kimsin?”

İşte felsefe burada başlar.

İnsan, kendine sorduğu en basit soruda bile o derin uçurumu görür: Doğru olanı mı yapıyorum, yoksa kendimi mi kandırıyorum?

Vicdan, insanı rahatsız etmek için vardır; çünkü sorgulamayan bir zihin, gelişmeyen bir ruhtur.

Eğer yaptığınız şeyde hiç zorlanmıyor, hiç durup düşünmüyorsanız, korkun! Zira insanın ruhunu öldüren şey sessizlik değil, sorgusuzluktur.

Kendi vicdanı ile anlaşmazlık yaşayan kendine de vicdanına da zamanla yabancılaşır. Kendi vicdanına yabancılaşan insan, önce kendini kaybeder; sonra dünyayla kavgalı hale gelir. Ve bu kavga ne kadar dışarıya yönelmiş görünse de aslında en çok içeriyi yıpratır.

Günün sonunda insanın yastığa koyduğu başıyla yaptığı yüzleşme, bütün mahkemelerden, bütün açıklamalardan daha ağırdır. Çünkü orada hiçbir savunma yoktur, hiçbir bahane kabul edilmez.

Sadece çıplak bir hakikat durur insanın karşısında.

Ve işte mesele tam da budur:

İnsanın dünyaya anlatabildikleri değil, kendi vicdanına anlatabildikleridir ona kim olduğunu gösteren.

Bazen durun, sesleri kapatın, kendinizi dinleyin…

Belki de asıl hakikat oradadır.

Belki de hakikat vicdanınıza bile yük etmemeniniz gereken durum ve kişilerden kendinizi koruyabilmektir.