İnsan kaç maske takar, kaç kişiliğe bürünür? Ve tüm bunları neden yapar?
Bizi biz yapan görevlerimiz, sorumluluklarımız, aidiyetliklerimiz vardır. Bu görev, sorumluluk ve aidiyetlikler bizi çeşitli maskeler kullanmaya zorlar. Bulunduğumuz durum ve ortama göre değiştiririz maskemizi: iş yerinde çalışan ya da yönetici, sosyal hayatta arkadaş, evde eş ya da ebeveyn oluruz.
Peki bu maskeleri çıkarıp kendimizle kaldığımızda gerçekten kendimiz olabiliyor muyuz?
Gün içinde izleyin kendinizi ya da çevrenizdekileri… Birileri hep başkalarına ne yapmaları ya da ne yapmamaları gerektiğinin “aklı”nı verir. Ama aklı veren de alan da uygulayabiliyor mu gerçekten. İzleyin ve o sözcüklerin havada nasıl asılı kaldığına şahit olun.
Sizce aklı veren kişi ya da kişiler söylediklerini kendi hayatlarında uygulayabiliyorlar mı? Uygulamaya engel ne olabilir ki?
Belki de söylediklerimizi zihnimiz yani mantığımız; yaptıklarımızı kalbimiz ya da ruhumuz yönlendiriyordur. Ya da tam tersi. İkisi hayli çatışıyor belli ki. Yoksa insanın saatler içinde söyledikleri ve yaptıkları nasıl farklı olabilir ki?
Kabul görme ve sevilme arzusu olabilir mi?
Genelde yeni tanıştığımız insanlara daha farklı yaklaşırız kendimizi anlatır ve iyi yönlerimizi ortaya çıkarırız. Bu da kabul görme, sevilme ihtiyacımızdan kaynaklanır. Olumsuz yönlerimiz üzerinde çok da durmaz hatta mümkün mertebe saklarız.
Peki, ilişkimiz ilerlemeye başladığında ne oluyor aynı kalabiliyor muyuz?
Genellikle hayır. İlk aşamada gösterdiğimiz, tanıttığımız insandan farklı hale evriliyoruz ve bunun sonucunda da çatışmalar ortaya çıkıyor. Çünkü söylemlerimizle davranışlarımız uyuşmamaya başlamıştır. Davranışlarımızla tepkilerimizle kendi benliğimizi ortaya koymaya başlamışızdır.
Şimdi tekrar düşünelim söylediklerimiz mi yoksa yaptıklarımız mıyız? Ya da hangisi bizim kim olduğumuzu gerçekten ortaya koyar?
Söylenenlerle davranışların tutarlı olması elbette ki dilediğimiz şeydir. Ancak uygulamaya geldiğimizde ne kadar tutarlıyız…
Kabul görme, sevilme isteğimiz bizleri anlaşılmaz hale getirdiğinde ilişkilerimizde kopmalar yaşıyoruz.
Çağımızın unutturduğu çoğumuzun unuttuğu Mevlana’nın “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” anlayışı kendimizi yeniden gözden geçirmemize yardımcı olur belki de…