"Halktan taraf yeni nesil yayıncılık"
Ara
Close this search box.

OLDURMAYA ÇALIŞMAK!

Bazen birini sevdiğimizi düşünürüz… Aslında bazen sevdiğimiz şey o kişi değil onun üzerine kendi ellerimizle giydirdiğimiz hayaldir.

Sosyal medyada denk geldiğim ve üzerine uzun uzun düşündüğüm bir yazı paylaşacağım sizlerle:

“Sen bir ceket beğenmişsin. Bu ceketi de karşındaki kişiye giydirmişsin. Aslında senin sevdiğin, karşındaki kişi değil, üzerindeki ceket.

Her ne kadar bu beğendiğin ceket karşındaki kişiye uymamışsa bile sen bunu görememişsin. Sen sevmeyi sevmişsin, sevmeye hasret kalmışsın ama karşındakinin sana uygunluğunu ya da seni sevip sevmediğini görmek yerine cekete bakmışsın”.

Bu cümle yalnızca dış görünüşle ilgili değildir. O “ceket”, çoğu zaman bir karakter hayalidir, bir sevme biçimidir, bir davranış kalıbıdır. Bizim “böyle olmalı” diye düşündüğümüz her şeydir. Ve çoğu zaman sevdiğimiz şey, o kişinin gerçeği değil; o gerçeğin üzerine giydirdiğimiz beklentilerdir.

Peki, sadece kendiniz seviyorsunuz diye sevilme beklentisi diyebilir miyiz? Seviliyor da olabilirsiniz ama sizin sevilme beklentiniz bu değildir belki de… Bazen karşınızdaki insan gerçekten sizi sever ama onun sezgisi sizin kafanızdaki sevgi biçimine benzemez. Bu durumda da içinizde hep bir eksiklik hissedersiniz. Çünkü biz, onun olduğu haliyle sevmekten çok onun nasıl olmasını istediğimizi sevmekteyiz. İşte o noktada mesele artık karşımızdakinden çok bizimle ilgilidir. Çünkü istediğimiz şey sadece sevilmek değil “hayalimizdeki gibi sevilmek”tir.

Peki ya karşımızdakine giydirdiğimiz ceket ona olmuyorsa?

Belki de mesele o kişiyi değiştirmek değil, o ceketi çıkarmaktır. Çünkü olmayanı oldurmaya çalışmak, hem karşımızdakine hem kendimize haksızlık etmektir. Gerçeğe gözlerini kapatıp hayale tutunmaktır. Ve bu, insanı yavaş yavaş tüketir.

Ceketin ona uymadığını görmek ne saygısızlıktır ne de nefretin işaretidir. Aksine, bu noktada mesele karşındakinden çıkar ve tamamen size döner. Çünkü artık siz kendinize saygı duymaya, kendinizi sevmeye başlamışsındır. “Ben buna razı değilim” demek, birini küçümsemek değil; kendine değer vermektir.

Denediniz… Olmayanı defalarca oldurmaya çalıştınız. Belki “seversen değişir” dediniz, belki “sabredersen düzelir” dediniz. Ama olmadı. Çünkü gerçek, hayal ettiğinizden farklıydı.

Artık kabullenmenin zamanı. Çünkü kabullenmek insanın yükünü hafifletir. Affetmek de öyle… Nefretle değil, sevgiyle affetmek. Kendinizi de onu da. Çünkü nefret taşırsanız bu yük sizi aşağı çeker. Ama sevgiyle bırakırsanız, içinizdeki zincirleri çözersiniz.

Sevmenin özü, “olmadığını oldurmaya çalışmak” değil, “olanı olduğu hâliyle görmeyi” öğrenmektir.

Ve bazen en büyük sevgi, gitmeyi göze alabilmektir…