Carl Gustav Jung’a göre gerçek yaşam ancak kendimizi bulduğumuz anda başlar. Peki “kendimizi bulmak” yalnızca kim olduğumuzu keşfetmek midir, yoksa bu yolculukta kendimizi algılayış biçimimizi ve dünya ile kurduğumuz ilişkiyi yeniden gözden geçirmek mi gerekir?
İnsan toplumsal bir varlıktır. Bu yüzden toplumun kurallarına ve hatta dayatmalarına göre yaşarken bulur kendini. Oysa sağlıklı toplum sağlıklı bireylerden oluşur. Jung’a göre bireyleşme, toplumun ve geçmişin dayattığı kimliklerden sıyrılarak, öz benliğe ulaşarak gerçekleşir. İnsan birey olma halinden önce toplumsal bir varlık olmasına kendisini adapte ettiği ya da çocukluktan itibaren ettirildiği için mutluluğu ya da içsel huzuru dış dünyanın onayında ya da takdirinde arar.
Doğduğumuz andan itibaren ailemiz, kültürümüz ve yaşadığımız çevre bize doğru ve yanlışları dikte eder. Çoğu zaman bunları sorgulamadan kabullenir, toplumun uygunsuz gördüğü duygu, düşünce ve arzularımızı bastırırız. Böylece Jung’un “persona” adını verdiği, dış dünyaya gösterdiğimiz maskeyi inşa ederiz. Persona, sosyal ilişkiler kurmak ve kabul görmek için bir araçtır. Ancak bu maskeyle bütünleştiğimizde, gerçek benliğimizle olan bağımız zayıflar; bir noktadan sonra o maskeyi biz sanmaya başlarız.
“Ben gerçekte kimim? Bugünkü kişiliğimi kendi seçimlerim mi şekillendirdi, yoksa toplumun dayatmaları mı?” sorularını hâlâ sorabiliyorsak, hâlâ bir şansımız var demektir. Jung’a göre insanların önemli bir kısmı başkalarının ne düşündüğünü fazlasıyla önemser. Bu da içe dönmeyi ve kendini tanımayı zorlaştırır. Oysa tamamen persona’ya göre yaşamak bizi sahte bir kimliğe mahkûm eder. Jung, maskenin altında çok daha geniş ve otantik bir benliğin varlığına dikkat çeker ve bunu “gölge” olarak tanımlar.
Jung, gölgenin bastırdığımız korkular, arzular savunmasızlık ve hatta keşfedilmemiş potansiyellerden, farkında olmadığımız yeteneklerden ve güçlü yönlerimizden oluştuğunu söyler. Ancak gölgeyle yüzleşmek çoğumuz için rahatsız edicidir. Kolay değildir kişilerin yıllarca bastırdığı duygularıyla yüzleşmesi. Jung’a göre bu yüzleşmeyi yaşadığımızda içsel bütünlüğe kavuşur ve bireyleşme sürecine adım atarız.
İnsanın kendisini tanıması ve kendisiyle yüzleşmesi zorlu ve sancılı bir yolculuktur. Ama gerçek benliğe ulaşmak için bu yüzleşmeyi yaşamak zorundayız. Eğer bu ihtiyacı hiç hissetmiyorsak, büyük ihtimalle persona ile bütünleşmiş ve kendimiz hariç herkes için yaşıyoruzdur bunun farkında bile olmadan.
Peki, persona’nın sunduğu sahte ama rahat mutluluklara tutunarak mı yaşamaya devam edeceğiz, yoksa gölgemizle tanışıp yüzleşmenin sancısını göze alarak gerçek benliğimizle mi buluşacağız?
Umarım geç olmadan gölgemizi fark edip kendimizi tüm yönlerimizle kabul ederek, gerçek benliğimizle gerçek bir hayat yaşamaya başlayabiliriz.