"Halktan taraf yeni nesil yayıncılık"
Ara
Close this search box.

MEMLEKET, HEM KEL, HEM FODUL

Ülkede yaşanan pahalılığı tamam kanıksadık ama kafasına göre takılanlara karşı ses çıkarmadan duramayan vatandaşlar da yok değil.

Önceki gün bir dostum aradı.

Bir yakınına verilen anjiyo randevusu nedeniyle Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bulunduklarını söyledi.

‘Geçmiş olsun’ falan diye konuştuktan sonra sevgili dostum Muğla’daki pahalılığa getirdi sözü.

Biz Muğlalılar şehrimizden çıkıp başka bir şehre gittiğimizde her şeyi kendi yaşadığımız şehirle illaki kıyaslarız.

Kıyaslamakta da haklıyız.

Biz de var olup ta başka şehirlerde olmayan ne diye.

Ya da başka şehirlerde olup ta, bizde olmadığı halde neden varmış gibi yaşadığımızı sorgularız.

Ben sorguluyorum mesela.

Açıkçası bizim havamız suyumuz ve yaşantımız dışında imrenilecek çok fazla bir gelişmişliğimiz de yok mesela…

Birkaç coğrafi işaret tescili almış ürünle miş gibi yapmanın dışında neyle markalaşıyorsak, bir de bol bol Ağustos böceği misali çal çal oyna ya da kendimiz çalıp kendimizin oynadığı etkinlik bereketi dışında.

Şehir kalkınmışlığına yönelik ne bir projemiz, ne de bir çalışmamız var.

Gün boyu sayısız SMS’ler marifetiyle etkinlik bereketi yaşadığımızı gözlemliyoruz ama bütün bu etkinlik bereketi bir yana dursun, Muğla’nın bir Organize Sanayi Bölgesi (OSB) kurmaktan söz ettiği yok.

Hatta Silikon Vadisi gibi Yüksek Teknoloji Alanı (YTA) oluşturmak gibi bir şeyi de konuştuğumuz yok. Kaldı ki şehir, iklimi ve konumu itibariyle Yüksek Teknoloji Alanı’na sahip olmayı hak eden de bir şehir.

Ancak biz de iklim başka türlü bir övgü konusu.

Herşeyden önce şehirciliğimiz yok. Şehir, görünümü ve yaşantısıyla kasabadan farkı yok.

Olsun, sakin, güvenli ve herkes birbirini tanıyor ya yeter.

Kasaba örneklendirmesi yapmışken, bu kasabalığı gelişmişlik üzerinden örneklendiriyor olduğumu anlayanlar okusun ifadelerimi lütfen.

Anlamayan ve anlamamakta ısrarcı olanlar ise, benim yaklaşımımı çürütmek istercesine gelişmişliği bina ve nüfus artışı olarak görme darlığıyla nitelendirip, şehrin bu haliyle kalıp, bozulmaması gerektiğini savunarak, düşündüklerinin tam aksine bir durumun yaşanıyor olduğunu da görememe sığlığı içindeler ayrıca.

Parasını gayri menkuller üzerinden kazananlar için elbette sadece iklim ve doğal güzellikler yeterli kalacaktır bu şehir için.

Yani şehrin şehir görünümüne kavuşmasının altını doldurulması ya da bundan neyin anlatılmak istendiğiyle ilgili bir dertleri de olmayacaktır.

Planlama olmayışının sıkıntıları yaşanmaya başlanmış, trafik artmış, yollar daralmış, üretim yokmuş, istihdam sorunmuş, nüfus nereye evrilecekmiş, şehri on yıl sonra ne bekliyor, şehir hizmet almış, almamış, şehir lobisi oluşmamış, gençler gitmek istemiş, çiftçi tarlada çalışacak adam bulamamış bunlar çoğaltılabilir.

Neyse ki belediyelerimiz var. Hem iş kapısı, hem destek kapısı, hem de projeler beklenen yerler.

Yaşam bu görünümüyle rahat haliyle.

Bir de eyyam içeren bir sosyolojik yapı da mevcut şehirde.

Mesela şehir toplum yapısının, zararlıya zararlı, kötüye kötü bir refleksi hiç yok. İyi de kötü de aynı tepside sunuluyor. Buna da hoşgörü kültürü deniliyor.

Peki ya bu şehirde en çok ne var? Bol bol eyyam, bol bol dedikodu, bol bol siyaset, bol bol başkalarının durumu ya da para pulu için yorulan çeneler var.

Özellikle de benden isen muteber, benden değilsen tükaka modu çoğunun yaşamının merkezini oluşturuyor.

Bu da siyasi körlüğün yarattığı mod.

Neyse neyse enseyi karartmayayım yine de başladığımız yere dönelim. Nasılsa bu söylemlerimiz hep güncel kalacak.

Dostumuzun Aydın’daki kıyaslaması şöyle devam etti:

“Süleymancığım, şuan da buluduğumuz hastane de, Muğla’daki gibi bir eğitim-araştırma hastanesi. Kafeteryasında bir çorba, bir karışık tost ve bir de supangile yedim ve 150 TL ödedim. Şurada aramızda 100 kilometrelik mesafe bulunan Aydın’da bu ürünler bu fiyata tüketilebilirken, Muğla’daki hastanede neden biz herşeyi pahalı tüketiyoruz?” diye sordu.

‘Bir Muğlalı da rahatsız olabiliyormuş’ dedim kendi kendime. Alın size refleks. Bir o kadar da duyarlı vatandaşlık. Rahatsızlığını paylaşıyor ve hatta dile getirmemizi talep ediyor.

Sonra kendisinden hastane kafeteryasında satılan diğer gıda ürünlerinin fiyatları hakkında bazı örnekler rica ettim.

Üşenmedi gönderdi.

Sizlere aktarayım.

Çay 10, kahve çeşitleri 20, simit 15, karışık tost 70, sandviç 50, poğaça 20, köfte ekmek 70, çorba 50, supangile 20, traliçe 50, patates tabağı 40 TL.

Bu fiyatlar üstelik kafeteryanın bulunduğu bölgede zincir marketlerin de var olmasına rağmen ki fiyatlar. Yani etrafı market dolu. Dostumuz fotoğraflarla da kanıtlayarak gönderdi.

Sonra hemen bizim Muğla Sıtkı Kıçman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi kafeteryasındaki ürünleri araştırdım.

Bakınız; gözleme 100, su böreği 60, tost 100, karışık tost 120, bisküvi çeşitleri 25-30, küçük su 15 TL.

Muğla’’daki kapsamlı fiyat tarifesine ulaşamadım çünkü sanırım yok. Üstün körü alınan fiyatlar bunlar.

Aydın’da ise, özellikle milletin neyi kaça yediğini görebileceği fiyat tarifelerinin bulunduğu pano mevcut. Dostumuz o panoyu da gönderdi bana. Hatta uzun yer kaplamasın diye de bazı ürünleri eleyerek aktardım sizlere. Belgesiz kelam etmeyiz malum.

Bu durumda, her iki komşu ilin hastanelerindeki kafeteryalarda halka sunulan fiyatlandırmaya bakarak, bir fikriniz oluşmuştur diye düşünüyorum.

Herkesin tuttuğunu öptüğü bir piyasada, canı çıkan da, canı yanan da yine vatandaş.

Sonra da buna serbest piyasa derler.

Bu konuda sesini çıkarmayıp, ahbap çavuş ilişkisilerini sürdüren koltuk sahiplerine de selam olsun.

Görüldüğü gibi bu serbest piyasada Aydın hastanesindeki kafeterya da kazanıyor, Muğla’daki öpücük atan kafetarya işletmecisi de.

Bizim şehirdeki özellikle de misliyle…

Yazık. Hep derim ‘bizim ülkede vatandaş olmak zor’ diye.

Vatandaş olmanın zor olduğunu anladık, kanıksadık. Şimdi Muğla toplum yapısının neden reflekslerinin olmadığını anladınız mı?

Duruma itiraz etmek ilişki zedeler, kibir eksiltir.

Bu konuda görevli kurum ve kuruluşlar bile bir şey yapmazken, vatandaşın eli mahkum.

Aydın’daki hastane kafeteryasından daha pahalı satan Muğla hastanesindeki kafeterya işletmecisi de bu toplum yapısını bildiğinden sunuyor ya zaten pahalı tarifesini.

Nasılsa ne verirsen yer. Adam zaten hastaneye de düşmüş başka gidecek yeri mi var.

Yaşın yanında kuru yanmış, kimin umrunda?

İşte bu yüzden de bizim memleket; hem kel, hem de fodul.

Öyle de kalacağız.