Gelecek nesillere yönelik umut içeren sözleri her duyduğumda, ‘ümidimizi kestiğimiz nesillerin çocuklarından ümitleniyoruz’ diye serzenişte bulunurdum.
Niye mi enseyi bu denli kararttım söyleyeyim.
Manevi değer, saygı ve toplum davranışlarındaki özensizlik gibi insanlığın olmazsa olmazı mevhumları yeni nesilde eksik gördüğümden…
‘Rahat büyüsünler’ diye kendilerine sunulan hayat, büyüklerine, öğretmenlerine, ailelerine ve topluma, çevreye saygısızlık, saldırganlık, zarar verme olarak dönüyor da ondan.
Ne yiyip içiyorlar diyeceğim de, ne yiyip içtikleri de ortada ki, zarar verme ve tahripkar reaksiyonları da cabası.
Bu ne peki?
Enerjiyi doğru yollarla atamama mı ya da altında yatan başka tür etkenler mi araştırılmalı.
Bilimsel veri ve tespite ihtiyaç duyan akademisyenler için araştırılacak bir konu adeta.
Kötü emsal elbette emsal sayılmaz.
Zaten üzerine alınması gerekenleri bağlıyor ifadelerimiz.
Her zaman savunurum; eğitimin evde başlaması gerektiğini…
Yapılan her yanlışı ergen kelimesiyle yama edip, üstünü kapatır olduk.
Farkında değiliz tavizin tavizi doğurduğunu.
Bu girizgahın konusu gelince, haber bültenlerimize konu olan bir gelişmeden ötürü.
Aslında benzerine yakın zamanda da şahit olmuştuk.
Önce alanındaki sanatçıları tarafından resmedilen görsellerin bulunduğu Akyol semtindeki yaya geçidinin bulunduğu duvar, sonra da Muğla Gazeteciler Cemiyeti olarak, yaşamını yitiren meslektaşlarımızın adlarının yaşatılması amacıyla oluşturduğumuz Basın Parkı’ndaki anma duvarı.
Bu sözünü ettiğim alanlar, gözleri dönmüş kişi veya kişilerce sürekli tahrip ediliyor.
Bunlara gençlik bile demek istemiyorum.
Gençlik demek kan farklı akarken, kontrolsüzlük demek değil.
Bu olsa olsa, insan olmanın elzemleriyle daha tanışmamış, kimilerine göre sadece ergen olmuş olabilecekleri tahmini yürütülen sözde gençlik.
Bu nasıl bir travmadır ki, yaşadığı çevredeki manevi unsurları zarar verebilme dürtüsüne sahiplik.
Bu nasıl bir kararmış kalp gözüdür ki, emeğe, zahmete olan saygısızlığı düşünemeyecek kadar sadece tüketme dürtüsüne sahip olmuş bir davranış bozukluğu?
Bu nasıl bir duygudan uzak sadece metabolizmanın karşılığı olan bir canlı türü?
Yapıyoruz, bozuyorlar, tahrip ediyorlar.
Yapıyorlar yine bozuyorlar, yine tahrip ediyorlar.
Yahu ölmüş insanların isimlerinden ne istediniz de söktünüz.
Bu isimler o duvara ne için monte edilmiş olabilir ki, hangi kafayla sökme girişiminde bulundunuz.
Bu saldırganlığın altındaki eksikliğinizin dışa vurumu böyle mi?
Böyleyse toplumun vay haline.
Sırf, elinizdeki kokusu beyinlerinizi uyuşturmuş ve beyin yapınızı o duvarlarda sergilediğiniz saçmalık ve anlamsızlıkları kusmanızda kullandığınız boyalarla etrafa zarar vermek için nedir sizi itekleyen bu çabanız?
Bu toplum ne ara bu hale geldi?
Buna, ‘nasıl gençliktir olur’ deriz?
Girişilen tahribatın ergen işi olduğu varsayımından yola çıkarsak, bu ergenlerden nasıl sağlıklı toplum oluşumuna katkı koymalarını bekleyebiliriz?
Bütün bunlar olurken, yerleşim yerleriyle çevrili olan bu alanlarda yaşayanlar neden bir uyarıda bulunmaz?
Baş edemeyecekse neden güvenlik güçlerine haber verilmez?
Bitti mi bitmez?
Burayı yaptıktan sonra o alanlardan sorumlu olan kurum, neden işinin takipçisi olmaz?
Eminim sözünü ettiğim yerleri hala daha görüp bilmeyen belediye yetkilileri bile vardır.
Islah gerek.
Hem çevreye, hem çevreyi tahrip eden metabolizmalara.
En çok da eğitimi evden başlatamayan ebeveynlere.
Ben bu çevre ve toplum bilincini kanıksayamamış metabolizmalarla aynı havayı soluyor olmaktan utanıyorum.
Ben, insanlık ve topluma hizmet etmek için gecesini gündüzüne katanlar adına utanıyorum.
Yazık bu hizmetten faydalanmak durumunda kalan bu yoksunlara.
Bu iş kınamakla olmaz. Her gün kınayalım, sabaha kadar kınayalım, olmaz.
Bunun çözümü kınamak olmamalı.
Bir de yetkililere seslenelim.
Biraz oturduğunuz yerden kalkıp, gelecek adına endişe verici bu tutumların ıslahı için ne yapılabilir diye düşünerek, bulunduğunuz odalarınızdan bir zahmet çıkın, çıkın da binbir zahmetle oluşturulan bu çalışmaların korunmasına yönelik bir çözüm sunun, sorunu yerinde görün, dinleyin.
Yoksa ‘kültür, sanat şehriyiz’, ‘biz eğitimli şehiriz’ diye boş boş övünür durursunuz.
Hey sözde ortak akılcılar, sözümüz biraz da size.
Perşembenin gelişi Çarşamba’dan görünüyor, görmek isteyene.
Tekrar ederek, sonlandırayım; eğitim evde başlar.