Bir önceki yazımda CHP’de yaşananlara değinmiştim. Bir önceki yazımın sıcaklığıyla aynı konular üzerinden devam edelim.
O yazıdan sonra pek çok telefon trafiği yaşadım.
Yazımı, içeriği ve ifadelerim açısından destekleyen çok oldu.
Demem o ki, ifade ve düşünce özgürlüğü ile demokratik işleyişi dilinden düşürmeyen CHP’de rahatsızlıklarına rağmen sesini çıkaramayan çok partili varmış.
Çıkaranlar da zaten muhalif damgası yiyor.
Çıkaramayanlar da kurdukları organik bağı kaybetme olasılığının yarattığı korku ve endişeyle ses vermiyorlar ama ses vereni görünce de, gizli gizli alkışlayıp, yüreklerinin şişini indiriyorlar tabir yerindeyse.
Evet geçen ilçe kongresi ya da önümüzdeki il kongresi öncesi son gelişmelerin partili vicdanında çok kabul görmüş olmadığını yazılarımız sonrasındaki tepkisel yaklaşımlardan tespit etmiş olduk.
Başka partilerde demokrasinin olmadığından ve kendilerini demokratik işleyişin sembolü gibi gösteren CHP’de, yerel seçimlerden bu yana dayatma adaylıklar üzerinden bir yöntem sergilenmekte dikkat ederseniz.
İşin daha vahim tarafı, hadi milletvekilliği ve belediye başkan adaylıklarını geçtim, ilçe veya il başkanlıklarına aday olmak isteyen ya da olanların da bu hızardan geçişe evirildiğini görmekteyiz.
Dolayısıyla bu sözünü ettiğimiz ve örneklerine sıkça rastlanılan aday olmak isteyip olamayanlar veya bir şekilde aday olanların da, şimdiki CHP statik yapısında dikkate alınmadıkları gibi, kapalı kapıların ardında karar vericiliğe soyunmuş sözde otoritelerin, kendi ikballerine hizmet etmesi istenen bir yöntem ve o yönteme uygun buldukları figürlere tercih edilmekte olduklarını gözlemlemekteyiz.
Hal böyle olunca da etik, kural, ahlak ya da bazı manevi yaklaşımlar hak getire durumuna gelmiş durumda.
Bu hazırcılık yöntemi ve bu hazırcı yöntem sayesinde tercih edilenlere rağmen, partilinin boynunu eğip, hatta yutkunarak, ‘partim kimi gösterirse benim başkanımdır’ düsturu inanın çok kıymetli.
Bu sağduyulu ve sadakat içerikli yaklaşım nedeniyle o yukarıda sözünü ettiğim etik, kural ya da manevi yaklaşımlar, birilerinin işaret ettiği yöntemle göreve gelenlerin merkezine koyacağı öncelik olmaktan çıkmış oluyor doğal olarak.
Sonuç olarak ta, partilinin bunları kanıksatılmasıyla sürdürülmeye devam ediyor.
Ancak bu yöntem sürdürülebilir mi?
Tartışılır.
Elbet bir gün bu hazırcı ve partililerin iradesini yok sayan yöntemler karşısında CHP, eninde sonunda yine o yok saydığı iradenin sahibi olan partililerinin sert refleksiyle karşılaşacaktır.
Bu kaçınılmazdır.
Son yıllarda bu yöntemin tercih edildiği CHP’de, bugün il kongresi ya da diğer ilçe kongreleri sürecinde de aynı yöntemin emarelerini görmek mümkün.
Hâlihazırda adaylıklarını açıklamış ve saha çalışmalarına başlamış isimler, tıpkı yerel seçimler örneğinde görüldüğü gibi yok sayılırken, neredeyse, ‘CHP’ye il başkanı adayı bulunamıyor’ cümlesinin altını doldurur nitelikteki uygulamalarla yeni yeni adetler türetilmekte.
Ahmet Aras ve Gonca Köksal’ın tam desteğiyle sözünü ettiğim yöntemin baş aktörü durumuna düşen Nail Kızıl’a Milas ve Fethiye belediye başkanlarının, çeşitli gerekçelerle sıcak bakmadıklarını duyuyorum.
Süreç nereye evirilecek bekleyip göreceğiz.
Önceki yazımda Nail Kızıl’ın mevcut İl Başkanı Zekican Balcı’ya namus-şeref sözü verdiği halde Balcı’ya fikrini bile sormadan aday olduğunun kulislerde konuşulduğunu ifade etmiştim.
O yazımdan sonra Nail Kızıl bana WhatsApp’tan yaptığı açıklamasında namus-şeref sözlerinin bu kadar basit verilemeyeceğini dikkat çekerek, bir yerde öyle bir söz vermediğinden dem vurur gibiydi.
Ben de kendisine böyle bir söz veriş durumunu kesin bir dille savunmadığımı, kulislerde konuşulanlar olarak ifade ettiğimi belirttim ki konuşuluyor ve yazdığımın da arkasındayım.
Nail kardeşim bu sözü verdi ya da vermedi, bunu ben bilemem. Açıkçası bizlerin dışında gelişmiş bir diyalog olduğundan, gerçeğin ne olduğunu konunun muhatapları zaten biliyordur.
Şimdi aynı konudan bağlamla başımızı başka yöne çevirelim.
İktidar umutlarıyla içinde bulundukları sürecin birlik-beraberlik dönemi olduğundan dem vurup, ayrılıklar ve hizipler yaşanmadan Menteşe İlçe Kongresine Nail Kızıl’ın etrafında tek adayla gidilmesi telkininde bulunanların bence birisine özür borçları var.
O biri, ilçe başkanlığı adaylığı niyetini bildiğimiz ve hatta kendisini göreve getirdiği gibi yine aynı ismin (Bahattin Gümüş) darbesiyle ilçe başkanlığından edilen Mustafa Aytaç Kavak’ın iade-i itibarını elde etmek için hazırlıklar yaptığını bilenler biliyordu.
Bilenlerden biri de bendim.
Ne yaptılar ettiler kendisini ikna edip, maçta iyi oynayıp, hocanın taraftara alkışlatmak için oyundan aldığı futbolcu misali, partilinin önüne çıkartılıp alkışlatılan ve kendi ağzından birlik-beraberlik nidaları altında ‘Aday değilim’ dedirtilerek, Nail Kızıl’a destek vermesi sağlanan Mustafa Aytaç Kavak’tan özür dilenmelidir.
Bu özrü de, o süreçte kendisini ikna etmeye çalışan kim olduysa onlar dilemelidirler.
Tabi Nail Kızıl’ın il başkanlığında kendisine il başkan yardımcılığı sözü verildiyse ve kabul etmeyi düşünürse o zaman başka.
Ona da, o zaman değerlendirmemiz olacaktır. Ne diyorduk, yaşananlara dikkat çekiyorduk.
İşte bütün bu sağlıksız ve etik dışı yöntemlerle hızar gibi kıyıp kesen CHP aklının yaratmış olduğu muhtemel, kırgınlıklar ve küskünlükler için sebep davetiyesi.
Nail Kızıl için bugün planlanmaya çalışılan il başkanlığı hesabının, taaa ilçe kongre sürecinde yapılmaya başlandığını defaten öngördüğümüzü de aktarmıştık ayrıca. Bizim bildiğimizi bilmesi gerekenler de biliyordu.
Eee o zaman hal böyleyken ve böyle bir niyet dillenmişken, Nail Kızıl’ı ne diye ilçe başkanı seçtirip, 20 gün sonra da il başkanlığına geçiş yapmasının önünü açıyorsunuz, amaç ne?
Ya ilçe başkan adayı olmayacaksınız, ya da olduysanız seçildiğiniz yerde oturacaksınız.
O gün ilçe kongresinde kendisine oy veren partilinin iradesine saygısızlık değil midir bu girişim mesela?
Ya da bu orta seviye akıl manevralarıyla kimlerin önü kesilmiş, kimlerin ikbaline hizmet etmiş olundu diye merak edilmez mi?
Mesela bilmek isterim; 20 gün önce ilçe başkanı seçilen birini il başkanı yapmayı düşünmek ve diğer adayları yok saymak, parti içi demokrasinin hala var olduğunu ifade eder mi CHP’de?
CHP’nin bu haliyle diğer partilerden ayrıştığını savunduğu demokrasi kavramının işlediğinden, bugün içinde bulunduğu süreçte de söz etmek mümkün mü?
Sorular daha da çoğaltılabilir.
Bakmayın siz partilerine gönül verenlerin; kimi ne şekilde getirirlerse ‘başkanımızdır’ dediklerine. Sonuçta insan olduklarını unutmamak lazım. Duyguları olduğunu da…
Nereye kadar hakları yenildiği halde veya içlerine sinen işler yapılmadıkça bu durumu sinelerine çekmeleri beklenebilir ki insanların…
CHP yatsın kalksın, tüm yanlış kararlarına ve tuhaflık içeren uygulamalarına rağmen sadakatini kaybetmeyen ve partisini içselleştirmiş partililerine dua etsin.
Bilindiği gibi, ‘çay her zaman kütük getirmez’ derler.
Bu şımarıklığın ve üzerinde oturdukları mirası bu denli fütursuzca tüketmeye çalışmanın elbet bir bedeli olacaktır.
Ne zaman mı?
İllaki bir gün.
Yazımı, CHP’deki tercih ve yöntemler ile yaşananlara bakıldığında parti içi demokrasiden söz edilip edilmeyeceğinin takdirini siz değerli okuyucuya bırakarak, sonlandırayım.