"Halktan taraf yeni nesil yayıncılık"
Ara
Close this search box.

ARADA SAĞLIK SEKTÖRÜNÜN DE RÖNTGENİNİ ÇEKMEK LAZIM

Muğla ilinde işler tıkır tıkır yürüyormuş gibi görünüp aslında çok ta fazla gündeme gelmeyen sektörlerin başında sağlık sektörü gelmekte.

Eğitim Araştırma Hastanesinden tutun da, Menteşe Devlet Hastanesine ve hatta Aile Sağlığı Merkezlerine kadar.

İşin tuhaf tarafı da her soruna karşı birkaç kişi veya oluşumun dışında refleksi olmayan bir şehirde yaşıyor olduğumuz.

Nüfusa bakılınca ahbap-çavuş ilişkileri ve iş ortamının getirdiği siyasi organik bağlar nedeniyle kimsenin de çıtı çıkmıyor.

Mesela Eğitim ve Araştırma Hastanesi üzerinden örnekleyecek olursak, bilindiği halde kamuoyuna yansımayan birçok sorun barındırıyor bünyesinde. Örneğin hastaların yatacak yer bulamamasından başlarsak, beraberinde acil servisin her gün yatış hastalarıyla dolu olmasını veya günlerce acilde bekleyen yatış hastaların yakınlarını yerlerde yatıyor olmasını bile söyleyebiliriz.

Bu haliyle kötü bir sağlık sisteminden söz etmiş olmuyor muyuz?

Bu durumda tanıdığı yoksa rezil olmayı göze almak durumunda kalacak kim tabi ki vatandaş. Bu manzaralardan dolayı hep derim bu ülkede vatandaş olmak zor diye.

Bu kadar mı? Tabi ki değil.

Bir acil serviste 1,5 aydır süren tadilatın yanında, daha şunun şurasında 7-8 yıllık bir binada 5. kez zemin yenileme çalışması yapılmış olması da cabası.

Tuvaletler, serviler pek te hijyenik sayılmaz. Bakınız geçen yıl hastanede uyuz salgını olduğundan kaç kişinin bilgisi var?

Dedim ya bu ülkede vatandaş olmak zor. Hatırı sayılır tanıdıklarınız yoksa vay halinize. Yaşadığımız şu küçücük şehirde bile büyük siyasi güçleriniz ya da sözü geçen tanıdıklarınız yoksa yine vay halinize.

Hadi bütün bunlar olurken bir şekilde bizim bilgimiz oluyor da, bunlara şahitlik eden toplum neden sus pus. Halk her şeye neden boyun eğmek durumunda. İnanın başka kentlerde bu türden olumsuzluklar yaşansa halk yönetimin kafasını alır adeta.

Bu durum bizim kentte trajik bir halde.

Amacımız bağcı dövmek değil, üzüm yemek. Kalite standartları yüksek bir sağlık hizmeti alabilmek. Elbette doğru yapılan ve iyi olan şeyler de var. Halkın memnun olduğu hizmetler de var ama göze çarpanları da söylemek durumundayız ki, bu eksiklikler giderilsin ya da kimse görmüyor sanılmasın.

Durum, ilçeler de farklı değil. Oralarda da iş yapılmıyor gibi. Bu yönde çok şikayet geliyor tarafımıza. Adeta çalışmamaya alışılmış bir ortam var. Böylesine geniş bir alana yayılmış olan bir il de bu ilçelerin iş görmemezliği yüzünden tüm yükü sadece tek bir hastane yani Eğitim ve Araştırma Hastanesi çekmek durumunda kalıyor.

O zaman da sözü edilen eksikliklerin yaşanması doğal oluyor.

İlçelerden hastalar sürekli eğitim araştırmaya sevk ediliyor. İlçedeki bir uzman hekim ola ki bir izne çıksın, sistem adeta çöküyor.

Bu yoğunluğun yaşandığı hastanede fiziki yetersizlikler de ortaya çıkıyor. Hele ki otopark sorununa getirilen bir çözüm var ki evlere şenlik. Neredeyse yüz basamaklı bir merdivenle ancak eski otoparka inilebiliyor. Bu durumda hastaneye ulaşabilirseniz şanslısınız. Bakıldığında böylesine önemli bir sektör büyük sorunlarla boğuşurken, geçici çözümlerle gün kurtarılmaya çalışılıyor.

Kimse gücenip, kırılmasın. Geldiğimiz noktada ülkemizin en büyük sorunu kimsenin işini düzgün yapmaması. Bu başlı başına sorun.

Günümüzde herkesin derdi siyasileri memnun etmek olmuş. Yerel yönetimlerde, kamuda her yerde. Tabi bu durumda hastane yönetimleri de siyasetin işgali altında görev yapmak durumunda kalıyorlar. Aksi takdirde bulundukları yere gelmek elbette kolay değil. İnsan odaklı sağlık hizmetlerinde bile siyaset kaçınılmaz. Düşünsenize hastane yönetimlerine bir günde kaç siyasi ve siyasetin bir ucundan tutmuş, en alttan en üste kadar dıdısının dıdısı pozisyonunda telefonlar geliyordur. Bunlarla uğraşmaktan vatandaşa sıra gelir mi gelmez.

Yukarıdaki cümlelerim içinde yaşadığımız kentin tepkisizliğinden söz etmiştim. Şöyle bir düşününce nasıl tepki ortaya koyabilsin ki?

Nüfusun yarısına karşılık gelen oranlamada, kendisi veya çocukları belediyelerde görev yapar, diğer yarısı da hastane ve kamuda görev yaparsa orada ne ses olur, ne tepki.

Böyle bir organik bağ yapılarının yoğun olduğu yerleşim yerlerinde de önünüze ne sunulursa yemek durumunda kalırsınız işte o kadar.

Öte yandan; Menteşe Devlet Hastanesi’nde de durum farklı değil.

Yılan hikayesine döndü tabir yerindeyse Menteşe Devlet Hastanesi. Sanki depreme dayanıksızlığı bugün ortaya çıkmış gibi yeni bir gündemle yeniden önümüze geldi ama yine iş uygulama noktasında ağırdan alınıyor.

Hastanede risk taşıyan bloklarının boşaltılması için Sağlık Bakanlığı’ndan gelen talimat sonrası tahliye süreci hala daha belirsizliğini koruyor.

Yetkililerden resmi bir açıklama gelmezken, Birlik Sağlık Sen Muğla İl Başkanı Abdullah Gül, riskli blokların boşaltılmadığını, ameliyatların ve hasta yatışlarının devam ettiğini sürekli olarak yaptığı açıklamalarla dikkat çekmeye çalışıyor.

Kendisinden başka da dikkat çeken biri yok şehirde. Malum her yer, her kişi bir yerle organik bağ içinde. İyi de ben de tanışığım sözünü ettiğim tüm bu kuruluşların yönetimleriyle…

Ne yani halk ve kamu yararı adına yazmayacak mıyız?

Menteşe Devlet Hastanesi’nin kent merkezinde önemli bir ihtiyaca karşılık veriyor olduğu hiç kimse tarafından yadsınamaz bir gerçek ancak ortada da ayrı bir gerçek daha var. Depreme dayanıksız diye, insan yaşamı için risk teşkil ediyor diye kışta kıyamette bu memleketteki bazı yapılar paldır küldür tahliye edilirken, hatta kamu lojmanları bile boşaltılacakken, hastane gibi önemi tartışılmaz pozisyondaki bir yapı üzerine harekete geçmemek neyin nesi anlaşılır gibi değil.

Kaldı ki devlet imkanları gibi bir imkan da varken.

Yıkın kardeşim, binayı tümden yıkın. Bırakın depreme dayanıksız olan bölümler üzerinde tadilat yapmayı. Yapın tam teşekküllü modern bir hastane önümüze bakalım. Taşıma suyla değirmen dönmez. Ne bekleniyor? Faaliyet bugün hala devam ediyor.

Bir diğer konu Aile Sağlık Merkezleri. Bu konuda görüşlerini basında sık sık okuduğumuz kadar kişisel dostluğumuzda da ne düşündüğünü iyi bildiğim Dr. Can Kirişçi’ye de kulak vermek gerek. İşte bu sorunları dile getiren bir iki kişiden biri de kendisi.

Can ağabey aile sağlık merkezlerinin (ASM) kiralık apartman altı yerlerde hizmet verdiğinden dem vurur hep. 6 Şubat depreminde apartman altı ASM’lerin hep yıkıldığını ve yardıma gittiklerinde hizmet verecek yer bulamadıklarını dile getirmişti.

Doktor Can Kirişçi aynı sorunu Muğla’da da yaşanmaması için aile sağlık merkezlerinin acilen müstakil depreme dayanıklı binalara taşınması gerektiğini vurgularken, altını da ülkedeki örneklerinden söz ederek dolduruyor.

Görüldüğü gibi çok ayrıntıya girmeden sağlık sektörümüzün içinde bulunduğu ortamın röntgenini çekmeye çalıştım.

Ben yerel yönetimlerin iş yapmasından da vazgeçtim. Her şeyi bir yana bırakalım, sağlık hizmetlerimiz düzgün olsun önce.

Sonrası olur gider.