"Halktan taraf yeni nesil yayıncılık"
Ara
Close this search box.

KÖR ÖLÜR BADEM GÖZLÜ OLUR

Başlığın neye karşılık bulduğunu ifade ederek başlayayım söze.

Bizim şu önceki Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün döneminde hamam, minaresiz cami gibi benzetmelere muhatap olan o günün müze projesi olarak sunulmuş ve bugün neye dönüştürüleceği netlik kazanmış gibi görünse de, her ağızdan çıkan sesler doğrultusunda belirsizliğini koruyabilecek yapıdan söz ediyorum.

Keşke herşey, bu yapının ne olarak hizmet vereceği kararsızlığından ibaret olsaydı.

En azından fonksiyonel bir yapıyı neye dönüştüreceğimizin kararsızlığı olarak adlandırabilirdik günümüz gelişmelerini.

Tabi fonksiyonel tanımı hayal yazıdaki haliyle. Öyle bir projemiz hiç olmadı çünkü.

Bu işlevsiz projelerin yükseldiği ortamda ciddi orandaki kamu zararından bahsetmek de mümkün ama sadece mümkün o kadar.

Bizim Muğla böyle bir yerdir.

Kamu zararından söz etmek Muğla’nın öncellediği bir konu değildir. Öncellemiş olsa Osman Gürün 25 sene belediye başkanlığı yapamazdı mesela.

İşten çok laf üretilir.

Sonra da yapılacak iş te kalır.

Bu tespitime örnek verecek olsam, Muğla Eğitim Araştırma Hastanesi için Sağlık Bakanlığı’nın yer göstermesini istediği kurumların bir uzlaşma kültürüyle ortak aklı hayata geçiremeyip, dedikodu yapmaktan başka bir şey yapmadıklarını gören bakanlığın kendi istediği yerde hastaneyi inşa etmesini örnek gösterebilirim.

İşte bu tespitten yola çıkarak, kentte gün geçmiyor ki, içinde halk ihtiyacının olmadığı suni gündemler oluşturulmasın. Sosyal medya paylaşımları da bu gündemlerin oluşmasına zemin hazırlar oldu.

‘O suni gündeme sen de ortaklık ediyorsun bak’ diyenler olabilir. İster istemez ediyorum doğru, ama en azından herkesle aynı pencereden bakmak mecburiyetinde bir gündeme ortak olma konusu değil benimki.

Hal böyle olunca da, içine bir şekilde halk ve halkın çarçur edilmiş parasına yönelik hatırlatmalar serpiştirilebilir kafasındayım.

Hadi bu kadar girizgahtan sonra bir yerden başlayalım o zaman.

Allah sevdiği kuluna önce eşeğini kaybettirip, sonra buldurarak sevindirirmiş.

Bana bu sözü düşündürten Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın, önce bu Gürün döneminde başlatılıp hamam ve cami mizahına konu edilen müze projesinin işlevsizliğini dile getirip, binayı MUPA (Muğla Planlama Ajansı) ofisine çevirmesi olmuştu.

Bu hamle alkış almıştı malum bir bina atıl vaziyette bulunduğu yerde çürüyordu. Duyarlı ve akılcı bir yaklaşımdı.

Malum o sözünü ettiğim alkış, binanın MUPA ofisine çevrilmesinden değil, binanın atıllığını gözler önüne serip, gündeme getirilmesindendi. Malum önceki dönem yönetiminin ölü yatırımı olarak sunulabilecek örneklerden başı çekeni.

Başkan Aras sonra ani bir kararla aldı MUPA’yı Saburhane’deki Apostal Hanı’na konuşlandırdı. Bu sırada da boşalan bu koca beton yığını binaya yazık olduğu gerçeğini bir kez daha düşünmüş olacak ki, binanın en başından projelendirdiği haline dönmesine sıcak bakıp, Cengiz Bektaş Kent Belleği projesiyle hayata geçirilmesi için işe koyulmuş oldu.

Hoş, Danışmanı Levent Arkan bu projeden memnuniyetsizdi. Arkan’ın sosyal medya paylaşımlarından bunu görüp anlamak mümkün.

Aras-Arkan ilişkisinin bu yönde ilerlemesini irdeleyecek değilim ama Başkan Aras’ın burada eleştirerek alkış aldığı projeyi, tekrar ilk baştaki amacına uygun bir projeye dönüştürme hamlesinin alkışa değer bulduğumu belirtmeliyim.

En azından Allah’ın sevdiği kuluna kaybolan eşeğini buldurması örneklemesiyle böyle okumuş oldum ben fotoğrafı.

Evet, gelinen noktada, Muğla’nın tarihi, sözlü tarihi, doğal yaşamı ve kültürel mirası Cengiz Bektaş Kent Belleği ve Bölge Müzesinde hayat bulacak temalı bir proje için kollar sıvanmış.

Buna da şahitlik ettik.

Tarihçi İlber Ortaylı’nın mihmandarlığında ve Yüksek Mimar Cengiz Bektaş’ın vasiyeti üzerine uygulamaya geçirilen çalışmalar hakkında proje yürütücüleriyle bir araya geldiğimiz toplantıda, yaklaşık 8 ay sonra, ne olduğu ya da olacağı belirsizlikten öte geçemeyen yapının şekilleneceği bilgisini aldık.

Hadi hayırlısı diyelim.

Bu sırada da, Aras’ın Özel Danışmanı Levent Arkan tarafından İlber Ortaylı’nın adının açılacak bir kütüphaneye adının verilmesini muhalefet eder nitelikteki paylaşım da yapılınca yeni bir polemiğe sebebiyet verici gündemin fitili de yakılmış oldu.

 

Ben bu polemik içerikli gündemin bir tarafında değilim. Başkasının gündemlerinden rol çalan bir gazeteci de değilim. Çalışma arkadaşlarıma da, başkalarının yaptığı haber üzerinden konuya dahil olmamayı hep tembihlemişimdir.

Haberi yapan kendi fikri takibini yapsın. Başkasının yaptığı bir haberi, ucundan tutmak suretiyle habercilik oynamasın isterim.

O nedenle yazının ana temasını, polemiğe sebep olan unsurlar ya da isimler değil, Levent Arkan’ın da sosyal medya paylaşımında gündeme getirdiği ve başta sözünü ettiğimiz müze diye başlanan ve başından beri sorgulamaya çalıştığımız bu projenin bugüne kadar oluşturduğu kamu zararı oluşturmalıdır.

Ben işin bu tarafıyla daha çok ilgiliyim. Çünkü halk tarafındayım. Diğer konular polemiğe balıklama dalanları bağlar. Niyet okuyuculuğu yapmaya hiç niyetim yok açıkçası.

Arkan’ın paylaşımı diyordum. Danışman Arkan, yukarıda memnuniyetsiz olduğunu ifade ettiğim müze projesi için yaptığı paylaşımında binaya yönelik envanter tutmuş adeta:

“Mesela, 16 Mart 2018 günü temeli atılan, 370 günde biteceği söylenilen, 14.277.000 TL’ye malolacağı açıklanan, yüzde doksan tamamlanma aşamasına gelindiğinde 12 milyon TL ödenerek müteahhitle sözleşmesi feshedilen, bu rakamın üstine 35.970.000 TL bedelle yeniden ihale edilen, 270 adet elektrik sobası satın alınarak ısıtılmaya kalkışılacak kadar akıl tutulmaları yaşanan, 2024 yılının Ocak ayının parasıyla bir ayda 600 bin lira elektrik parası gelince sobalarla ısıtmaktan da vazgeçilen ve an itibariyle proje dışındaki hatalı imalatlardan oluşan büyük sorunların yanı sıra, ısıtma, soğutma ve izolasyon sorunları nedeniyle tam 7 yıldır kullanılamaz durumda olan bir binanın içine milyonlarca lira masraf edilerek müze açılmasına da karşıyım ben.”

Kimin bu binaya ne yapılmasını isteyip istemediği inanın ilgi alanımda değil. Hele ki bu kadar kamu zararı oluşturulduktan sonra.

Başta söyledim; ‘bizim memlekette her ağızdan bir ses çıkması sonucu işler yürümez hatta kalır hale gelir’ diye.

Bu binaya ne yapılır yapılmazdan önce bu güne kadarki safahati sorgulamak daha önemli olacaktır.

270 elektrik sobasıyla ısıtılmaya çalışılan binaya 600 bin lira elektrik faturası gelmiş. Herhalde belgeleriyle sabittir derken, şu tarihi bir yapıtımız varmış etki ve algısı oluşturmaya yönelik ışıklandırdığımız Hisar Dağı’nın elektrik faturasının bedelinin de açıklanmasını rica ediyorum.

O iş, dönemin Muğla Valisi Temel Koçaklar marifetiyle hayata geçirilmiş ve faturası da Başaran Ulusoy başkanlığındaki dönemin TÜRSAB yönetimi tarafından ödenmekteydi ama bugün belediye kasasından çıkıyor diye biliyorum.

Neyse bu hatırlatmadan sonra sona doğru yol alalım.

Kentte kütüphane de yapılır, müze de.

Ortaylı’nın adı da verilir, Cevat Şakir’in de, Cengiz Bektaş’ın da. Bunların hepsi ortak akılla alınacak kararlarla olur gider. Hoş da olur, itirazımız yok.

Lakin bu sözü edilen harcamalar için kim ne söyleyecek? Hiçbir şey.

Bu paralar yerine konabilecek mi? Hayır. Gitti de gitti.

2018 yılının parasıyla 14 milyona malolacağı açıklanan ki, bu oran 7 yıl önceki bir oran. O paranın bugünkü haliyle oranının ne kadara dönüşeceğini düşünebilen ya da kafa yoran var mı? Yok, akla bile gelmiyordur.

Şimdi kalkmış müze yapılması için harcanan paraların üzerine bir o kadar daha para harcayıp, yine kent belleği ve müze yapılması konusu üzerinde tepişiliyor.

Yine soralım.

Bu ölü yatırımla, halkın parasının hem de önemli bir oranda bir paranın çarçur edildiği bir işe imza atmış olan Osman Gürün’den neden bahseden yok?

Belediye başkanlığı döneminde neden bir Allah’ın kulu ‘bu parayı neden sokağa attın’ demedi ve hala diyemiyor?

Günün sonunda Osman Gürün hep gölge gibi görünmez olup, gündeme düşmekten sıyrılan olmayı nasıl başarabiliyor?

Aslında o sıyrılmıyor.

Bu harcanan paraların ve söz konusu binanın akametini sormayan halkımız unutuyor.

Yeri gelmişken bir soru daha..

Sahi Levent Arkan’ın o sözünü ettiği sobalar şimdi nerede?

İhtiyaca konu olduysa iyi ama bir depoda çürümeye terk edildiyse kötü.

Kıssadan hisse demeyeceğim biliyorum uzun oldu; asıl sorulması gereken halkın çarçur edilmiş parasının akıbeti iken, merak edilen, 7 yıldır çürümeye terk edilmiş binanın neye dönüşeceği ya da dönüşmesi gerektiği.

Boşuna dememişler kör olur badem gözlü olur diye..

Osman Gürün’ün yapmaya çalışıp, beceremediği, üstüne üstlük becerememesinin yanına kar kaldığı proje, şimdilerde badem gözlü olduğu gibi, suni de bir gündem oluşturdu.

8 ay sonra tamamlanmış haliyle görebilmek dileğiyle..