"Halktan taraf yeni nesil yayıncılık"
Ara
Close this search box.

SİYASETLE-STK BİRLİKTELİĞİ KAMU VİCDANINDA YER BULMAZ 

Şehrin her yerinden ulaşımın 500 metrelik mesafeyi kapsadığı bir alanda dönüyor memleket meseleleri.

Üretimsizliğin, siyasetsizliğin ve konformistliğin üst düzeyde olduğu şehirde hal böyle olunca da ete tırnağa dokunur gelişmelerin olmasını beklemenin güç olduğu gibi, topyekûn bir kanıksama ve eyyam kültürü de tavan yapmış durumda.

Hiçbir dönemde yaşamadığı bir siyasetsizliğin hakim olduğu bu, her yerinin 500 metrelik kısa ve küçük bir alanı kapsadığı şehirde, varsa yoksa içinde halk olmayan siyasi suni gündemler üzerine ağızdan ağza geliştirilen siz deyin dedikodu, ben diyeyim ağızdan beslenicilik hakim.

Hal böyleyken, her ne kadar da halktan taraf gazeteciliği benimsemiş olsam da, bu suni siyasi gündem akımına zaman zaman ben de katılıyorum istemeden de olsa.

İşte bu günlerdeki halkın ilgi alanında olmayan ama basın, siyaset, bürokrasi üçlü sarmalı içinde eşinip durduğumuz şehir sosyolojisiyle ilintili siyasi kongreler ya da görevden alınan il-ilçe başkanları, sarmal mensupları kadar yazar-çizerlerin de ilgisini çekebiliyor.

Çünkü o ilgiler ışığında yazılan yazılar az önce sözünü ettiğim sarmalın muhatapları tarafından yine kendi aralarında gündem oluşturuyor ve o 500 metrede dönüp durmaya başlıyor laf-söz.

Ama içinde yine halk yok ve bütün bunlar bana göre halkı ilgilendiren bir gelişmeler de değil.

Halk ne yapsın CHP’de kim ilçe başkanı olmuş, AK Parti’de il başkanı görevden alınmış, yerine kim gelecekmiş.

Halkın bunlarla uğraşacak zamanı mı var? Çocuğunu işe aldıracaklar için değil tabi sözüm.

İşte eyyam kültürünün, ahbap-çavuşluğun yoğun olduğu ve kısır bir sarmal içinde bu suni gündemin o sarmalın mensupları tarafından sokağa yayıldığı kentlerde, siyasetsizlik te beraberinde gelir. Yani ‘miş’ gibi yapılan bir siyaset gelişir.

Zaman zaman kendimin de bu suni siyasi gündem akımına kapıldığını dile getirmiş olsam da, en azından içinde zülfü yâre dokunduğum ve halk tarafından bakabildiğim yönümle halk kesiminden okuyucuya dokunmuşluğumun fazla olmasına dikkat ederim.

Şimdi o suni gündeme kendimin de kapılacağımın ön yolunu yaptıktan sonra bir iki kelam ben de edeyim.

Öncesinde ve sonrasında yankısı devam ede gelen CHP Menteşe İlçe Kongresi üzerine Mabolla Medya dijital platformumuzda kendi adımla gündemi yorumladığım programda da söz ettiğim ayrıntıyı programı izleyemeyenler için köşemden de ele almak istedim.

Yoksa inanın kentte sıradan bir gelişmeden öte bir şey değil benim için CHP İlçe Kongresi.

Bu tamamen CHP’ye oy veren halkın da gündemi değil, bu sadece CHP’nin içinde etkin gözükenlerin, etkinlik kovalayıcıların, işini yürütenlerin ve o gündemle bu zümrenin içinde adı geçsin isteyen yazar-çizerlerin gündemi.

Konuya farklı ve eleştirel yaklaşanlara değil sözüm. Sadece Muğla’nın başlıca gündemiymiş gibi sunanlara sözüm.

Ama bazı ayrıntılar var ki, o ayrıntılar halkı da ilgilendirir, o üçlü sarmalın içindeki suni gündemcileri de.

Konumuza gelince; bilgilenmek istediğim bir husus var. Hafta sonu güven tazeleyen CHP Menteşe İlçe Başkanı Nail Kızıl tarafından yapılırsa sevinirim. Bilmediğim için ya da yanılıyor olmuş olabileceğim için bilgilenmek istiyorum yoksa hemen bir maksat arayıcılarının radarına dahil olmak değil niyetim.

Son CHP Menteşe İlçe genel kurulunda asil yönetim listesinin başkanla beraber 21 kişiden oluştuğunu gözlemledim.

Bu sayı önceki seçimde de 21 kişiden mi oluşuyordu, yoksa bir yerlerden (mesela MYK olabilir) karar aldırarak mı 21’e çıkartıldı diye düşünürken araştırıp buldum.

Önceki genel kurul asil listesi başkanla beraber 17 kişiden oluşmuş. Bu durumda 4 kişi fazlalaşmış bu son listede. Milletvekili sayısı 7’den 8’e yükseltilmişti ama bu durum Büyükşehir Yasasını kapsıyor. Bu durumda bu artışın sebebini öğrenmek isterim.

Malum partinin 2024 yılı tüzük kurultayında ilçe yönetim kurulu sayılarının kentin nüfusuna göre belirlendiğini hatırlıyorum.

İlgilenmiyorum dediysem, konulara vakıf değilim de demedim görüldüğü gibi.

Şaka bir yana, tüzüğün İlçe Yönetim Kurulu başlıklı 15. Maddesinde, Menteşe’yi kapsayabileceği için cımbızlıyorum; ‘Nüfusu 100.000-500.000 (500.000 dahil) arasında olan ilçelerde on altı (16) üyeden oluşur’ diyor.

Bizim merkez ilçe Menteşe’nin nüfusu 2024 yılına göre 124 bin 825 olarak gözüküyordu.

Bu durumda son listenin 20+1=21 değil de, 16+1=17 kişiden oluşması gerekmiyor mu?

Bu da burada dursun. Amacım sadece bilgilenmek.

Gelelim suni gündemin bir parçası olan genel kurulun seçilen listesine. Bu konuyu sunilikten kurtarıp, toplum yararına hemen dönüştüreyim isterim.

Liste için Mabolla Medya’daki görüntülü yorumumda ahbap-çavuş listesi benzetmesi yapmıştım. Kimse de itiraz etmedi, yalanlamadı, bilakis doğrulayanların sayısı epeyce fazlaydı da.

Konu-komşu, kardeş, baldız, damat, karı-koca, partili yakın, yeğen, eş-dost, gün arkadaşı gibi yakınlıkların kurum ve belediyeleri işgal ettiğine alışık olduğumuz Türk siyasi yapısı ve bu yapıya bağlı olarak Muğla belediyelerinden de alışık olduğumuza benzer listelemeyi bu kongre sonucunda da görüp izledik.

Bu görüntünün üçüncü bir göz olduğumuzdan yola çıktığımızda hiçte şık görünmüyor olduğunu buradan ifade etmeliyim önce.

İsim isim vermeyeceğim onlar kendilerini illaki biliyorlardır.

Belki de okuyunca, ‘Öyle bahsettiğin çok isim yok, sadece birkaç tane öyle isim var’ savunması bile gelebilir, kim bilir?

Neyse bunu da kanıksadık. Her bir şeyi kanıksadığımız gibi.

Ya o siyasi listeye giren sivil toplum kuruluşlarının başkanlarına ne demeli?

Kendileri için ne kadar önemliymiş delege listesine girmek. Bir tanesi hızını alamayıp, yönetim asil listesinin dışına da çıkıp, delege listesinde de yer almış.

Daha varsa verin, gözümüz yok.

Muğla Kent Konseyi Başkanı, Esnaf Odası Başkanı, Ticaret Borsası Başkanından söz ediyorum.

Hadi bunlardan Kent Konseyi başkanı kentte var olma, kendisi kabul ettirme ve siyasi ikbal çabası içinde olabilir, ya diğerleri neyin çabası içinde?

Neredeyse meslek hayatları kadar oturdukları koltuklara da gedikliler. Kent Konseyi başkanı gibi bir var olma çabaları da yok gibi duruyor ama onlar ben gibi düşünüyor olmayabilir. Başka hesapları da olabilir.

Zaten anlamadığım da bu. Bir sivil toplum kuruluşu başkanı bir partiye gönül verebilir, üye de olabilir, bunu anlarım ama STK başkanlığı kimliğiyle siyasi bir parti yönetim listesine nasıl girer diye düşünmeden de edemiyorum.

Yani girmemeli diye düşünüyorum.

Bu durumu hiç bir şekilde etik bulmadığımı vurgulamak istiyorum.

İşgal ettikleri koltukların seçimle gelinen koltuklar olduğunu ve üye yapısını siyasi görüş ayırt etmeksizin kucaklamayı gerektiren hizmet koltukları olduğunu unutarak hareket etmenin ne kadar doğru olduğunu sorguluyorum.

Yarın üyelerinin karşısına CHP’li STK başkanı kimlikleriyle mi çıkacaklar?

Peki ya diğer partilere gönül vermiş üyelerinden CHP listelerindeki kimlikleriyle mi oy isteyecekler?

Düşündürücü bir durum açıkçası.

Hoş mu?

Değil…

Kent Konseyi içinde geçerli bu sözünü ettiklerim.

Kent Konseyinin tanımına bakıldığında, ‘bir kentin yerel yönetimine yurttaşların katılımını teşvik eden, belediye meclisine kent kararı olabilecek önerge verme hak ve yetkisine sahip, demokratik bir üst sivil toplum oluşumudur’ der.

Bugün Menteşe Kent Konseyi Başkanının CHP Menteşe İlçe yönetim ve delege listesinde yer almasıyla bu konsey siyasallaşmıştır.

Önceki dönemde de siyasaldı ve aynı hata gözlere sokulmaya devam ediliyor.

Bu konsey için sivil toplum kuruluşlarından temsilci istemeye gerek de kalmamıştır. Dostlar alışverişte görsün niyetiyle konseye üye davetinde bulunup, siyasal kimliklerle alınacak kararlar konseyin tarafsızlığını bir kere daha yitirdiğinin emaresidir. Kuruluş amacının dışında bir görüntüyle sorgulanır hale gelmiştir.

Bu tercihle Kent Konseyi boşa düşmüştür. Siyasi bir başkanın görev yaptığı konsey, kent yararına eleştiri yapamaz, hizmet noktasında baskı unsuru oluşturamaz ve sadece siyasi bir partinin arka bahçesi hüviyetine bürünmüş olacaktır.

Sadece birilerine siyasi veya sosyal bir kimlik kazandırmak amacına hizmet etme görünümündeki bir yapıya dönüşmüş olduğu açıktır.

Bu oluşumlardan halk yararı, kamu yararı içeren kararlar çıkmayacaktır.

Olmaz beyler olmaz. Siyaset yapacaksanız yerinizi seçeceksiniz ve işgal ettiğiniz kuruluşların koltuklarından kalkıp, istifa edeceksiniz.

Ya, STK başkanlığı yapacaksınız, ya da siyasi listelerde yer alıp, o alanda koşturacak ve ikballerinize hizmet edeceksiniz.

Bir elim orada olsun, diğeri burada olsun, nasılsa yerelde güç CHP’de diye ‘işimizi gördürürüz, görürüz’ mantığıyla oralarda bulunmayı tercih etmek size artı yazmayacaktır.

Seçimle gelinen görevlerde iken, yarın size oy veren CHP dışındaki partilere gönül vermiş üyelerinizi düşünmeden aldığınız bu kararlar sizleri de sorgulanır hale getirecektir.

Olmamış, hatta bir o kadar da yakışıksız olmuş.

Ben bugün siyasi bir listede yer almaya karar verirsem, ilk önce başkanlığını yürüttüğüm STK’dan istifa ederim. İşin etiği budur.

Derken, CHP’ye sırt dayama konusunda aklıma bir yaşanmışlık geldi.

2021 yılında Muğla Gazeteciler Cemiyeti seçimi yaşadık. Mevcut başkan olarak karşıma dönemin Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün ve avaneleri tarafından Bodrum’dan bir meslektaşımız rakip çıkartıldı.

Elbette adaylar çıkabilir demokratikleşmeye bizim de katkı sunmamız gerekir ama konumuz bu değil.

Bu süreçte şahsıma yönelik ciddi bir yıpratma süreci başlatılmış ve adeta topla tüfekle saldırılara maruz kalıyordum. Tüm siyasi hamlelerle, beni tanımadığı halde işin içine burnunu sokan belediye başkanları ve milletvekillerinin müdahaleleri ile karşılaşmıştım. Sadece CHP kanadından değil AK Parti kanadından da sürece müdahil olanlar oldu. Hepsi tanıdığınız isimler. Benim de kendilerini hala bilmediğimi sananlar var hatta. Kendi yönetimimde yer alan bir kardeşimizi bile aba altından sopa göstererek, saflarına aldıklarını hatırlarım.

Bütün bu yaşananlara rağmen sonucu merak ettiniz değil mi?

Olmadı başaramadılar.

Meslektaşlarımız, ekmeklerini kazandıkları gazetecilik mesleğini ve Muğla Gazeteciler Cemiyeti’ni siyasallaştırmayıp, meslek kuruluşumuzu bir siyasi oluşumun arka bahçesine dönüşmesine izin vermediğimiz ve de gazeteciliği mesafe mesleği olarak görerek, çalıştığımız için bir kere daha bizi işbaşına getirmişti. Kendilerine sergiledikleri bu duruşları için bir kez daha teşekkür ederim.

Peki ya, üye sağduyusuyla değil de, CHP’li Büyükşehir Belediyesini arkasına alarak, seçimi kazanacağını düşünen ve üstelik partili de olduğunu bildiğimiz meslektaşımız ne yaptı biliyor musunuz?

Seçimi kaybettikten bir gün sonra, parti üyeliğinden istifa etti. Siyasetin ona fayda sağlayacağına o kadar da inanmıştı yani.

Şık mı? Hiç değil. Demek ki siyasete girmek o davaya gönül vermeyle değil, ikbal ya da menfaat peşinde koşmayla ilintiliymiş.

Nerde duracağınıza ve nerede olacağınıza karar vererek yola koyulmalısınız. Her kalbe inen yol, siyaseti arkanıza almaktan geçmez. Tıpkı verdiğim örnekte olduğu gibi. Bunu son CHP’nin ilçe kongresinde listelere giren başkanların da düşünmesi gerekirdi.

Sözü geçen tüm başkanlarla yakinen tanışıklığım ve arkadaşlığım da vardır ama kendileri de bilirler doğruya doğru, yanlışa da yanlış diyeceğimi.

Mesleğimizi yaparken, duygularımızı da bir kenara bırakmak diye bir gerçek var. Tabi bu gerçek, bu şiarı hayatının merkezine koyanlar için geçerli.

Süreç, bana bir defa daha gösterdi ki; sivil toplum kuruluşları; içerisine siyaseti sokmadığı sürece daima güçlü kalacak ve bu sayede hiçbir yere eğilip bükülmeden her zaman edecek iki çift sözü olacaktır.

Ben de şuan hiçbir şekilde siyasi figür olmamış bir sivil toplum kuruluşu temsilcisi ve bir gazeteci olarak o iki çift sözü ediyorum.

Bu sayede yaşananları ve tercihlerin yarattığı veya yaratacağı akıbetleri de tarihe not düşmüş olalım.

Görüşmek üzere.