Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, Muğla ile Antalya sınırındaki tarihi Likya Yolu ile ilgili dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Ortaylı, bölgenin tarihi ve doğal zenginliklerine vurgu yaparak kontrolsüz turizm ve yoğun yapılaşmaya karşı uyarıda bulundu.
Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, Likya Yolu ile ilgili sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Bu yolun önemli bir kısmı antik dünyada Likya diye adlandırılır, son yıllarda yoğun turizm ve daha beteri yoğun yerleşime yönelmektedir. Beterin de beteri var. Antalya’nın doğu sahillerini, Belek’i berbat eden vandal kitlevi turizm ve heyula oteller sahili de kapatmışken bu gibi bir eğilimi önlemek gerekiyor; tabiat dostlarının çığlıklarına aldırmayanlar Likya bölgesine de el atıyorlar” dedi.
“NEFİS YÜRÜYÜŞLERİN YAPILACAĞI BİR YER”
Likya’nın tarih boyunca özgünlüğüyle bilinen bir medeniyet olduğuna dikkat çeken Ortaylı, “Likya tarihte özgünlüğü ile tanınan bir bölge. Öyle bir çırpıda Helen dünyasına ithal edilecek bir yer değil. Dili çok eski ve halen MÖ 3000’e kadar giden kalıntılar yanında, dilin kendi de var. Klasik dünya filologları için çetin bir konu. Aydınlanma felsefesinden ve Montesquieu’nun yazılarından beri Likya dikkati çekmiştir. Çünkü bu bölgedeki birçok şehrin meydana getirdiği bir ortak federasyon ve parlamento burada yer almaktadır. Patara’da bu parlamentonun kalıntıları görülüyor. Bölgedeki kazıları Prof. Dr. Cengiz Işık ve ekibi yapıyor. Doğrusu yazın sıcağı dışında nisan, mayıs, eylül, ekim hatta kasım aylarında nefis yürüyüşlerin yapılacağı bir yer” dedi.
“YÜRÜYÜŞ YOLU TRAFİĞE KAPATILMALI”
Ortaylı, 500 kilometrelik yürüyüş yolunun trafiğe kapatılması gerektiğini vurgulayarak, sadece insanların ve bisiklet gibi araçların kullanabilmesi gerektiğini söyledi. Bölgenin kültürel mirasının korunması gerektiğini belirten Ortaylı, “500 km’lik bir yolu Akdeniz’in en güzel manzaralarını seyrederek kat edebilirsiniz. Hatta bu anlamda sınır Muğla’daki Knidos harabelerine kadar uzanır. Yürüyüş yolunun trafiğe kapatılması gerekir; sadece insanlar, bisiklet gibi araçlarla gezilebilmelidir. Yazın nemi ve sıcağı dışında insanların gerçekten Anadolu’nun 3000 yılını, en canlı eserlerini Myra’da amfi tiyatroda olduğu gibi görebilecekleri, Gelidonya Feneri’nde denizi seyredecekleri ve hemen her koyda denize girebilecekleri bir bölgede bu hunhar otelciliğin nedenini anlamak çok güçtür” ifadelerini kullandı.
“KRAL MEZARLARININ HER BİRİ AYRI BİR HAZİNEDİR”
Ortaylı, Fethiye ve Teke Yarımadası’ndaki kral mezarlarının da ayrı birer hazine olduğunun altını çizerek, “Fethiye, Teke Yarımadası’ndaki kral mezarlarının her biri, ayrı bir değerli hazinedir. Unutmayalım, ta İran’dan başlayan kervansaray zinciri de Fenike havzasına kadar uzanıyor. Türkiye tarihinin antik devirlerden yakın zamanlara kadar yoğunlaştığı; tarihi eserlerle tabiat güzelliklerinin iç içe yaşadığı istisnai bir bölge; ancak istisnai kurallar, dikkatli bir idare ve şuurlu bir vatandaş kitlesi sayesinde ayakta kalabilir” dedi.
