"Halktan taraf yeni nesil yayıncılık"
Ara
Close this search box.

PLANLAMA OLMAYINCA ŞEHİR SIKIŞ TEPİŞ

Mevsim normallerinin üzerinde bizleri adeta eriten bu yaz mevsiminde, nemli havayla da tanışma fırsatımız oldu.

Alışkın değiliz tabi alışmışız kuru havaya, tabi ki, nemsiz havaya sahip olduğumuzla da övünmeye…

Orman Teşkilatı için yangın riskini azaltması bakımından olumlu ama kavurmasının yanında bizleri yapış yapış hale getirmesi bakımından olumsuz bir sonuç doğuruyor nem.

Pek tabi yangın çıkmasın da, tek biz yapış yapış olalım sorun değil. Zaten ne derler Ağustos’un 15’i yaz, 15’i kış.

Ne kaldı şunun şurasında.

Şu insanoğluna yaranılmıyor vesselam.

Kışın soğuk der şikayet eder, yazın sıcak der şikayet eder.

Hazır sıcaktan söz ederken bir hususu da es geçmeyelim.

O husus da, şehrin artık sıkış tepiş olduğundan kaynaklı havadarlığının sınırlı hale dönüştüğü gerçeği.

Muğla Merkez ilçe Menteşe’den söz ediyorum.

Hava sirkülasyonu eskisi gibi değil. Plansızlık ise cabası. Nasılsa biz de hep göç yolda düzülüyor. Sorun bakalım kimin bu şehir için ne planı var?

Havasıyla, serinliğiyle, eskiden battaniye ile yatılmasından dolayı övgülere mazhar olmuş Karabağlar Yaylasının bile genetiği ile oynanmış durumda.

Karabağlar artık fildir fildir değil mesela. Yaylayı yayla yapan doku SOS veriyor.

Elitist ve oradaki kültürü bilmeyenlere sırf parası var diye yaylalı olmalarının önünü açmak için bitirdik gül gibi yaylayı.

Ya şehrin merkezine ne demeli. Merkez zaten yanıp tütüyor.

Şehri havadarlığına kavuşturmak yerine, hala daha yıkılan Orgeneral Mustafa Muğlalı İşhanı ve 1 No’lu hizmet binasının yerine ne yapılacağı konuşuluyor.

Bunlar yıkılmadan önce planlanması gereken işler ama yok ağzı olanın konuştuğu şehirde halk yararlı proje gerçekleşemiyor maalesef.

Yapacaksın kardeşim açık alan yapacaksın, rekreasyon alanı yapacaksın. İktidar bunun adına Millet Bahçesi dedi diye buna benzer proje üretemez olmayacaksın.

Yapacaksın ki, vatandaş da, şehir de nefes alacak.

İnsanların oturup kalkıp, nefes alacağı meydanlar, mesire alanları yapacaksın.

Hatta su akıtacaksın. Akan su yatakları yapacaksın. Etrafını yeşil bitki örtüsüyle donatacaksın. Halk, suyun başında dinlenmenin, zaman geçirmenin ne demek olduğunu bilip tanıyacak, keyfine varacak.

Bozkırın ortasında bir Avrupa kenti oluşturulmuş Eskişehir’den, şehrin ortasından su akıtıp, yanına çim alanlar inşa etmiş bir Kastamonu’dan veya daha nicelerinden neyin eksik. Bilakis fazlan varken..

Galiba en önemli şey eksik.

Vizyon eksik.

İşlenmeyi bekleyen her türlü zenginlik var, vizyon yok.

Allah’ın bütün cömertliğini sunduğu bu coğrafyaya dokunacak eller, vizyon sahibi kafalar eksik.

Eksik oğlu eksik.

Kaldırım yenilemenin hizmet diye sunulduğu bir şehirde, hangi vizyondan söz etmek mümkün olabilir ki?

Varsa yoksa mazeret üret, bol bol topu taca at.

Şehir insanının tuttuğu takım belediyeyi kazansın, iş olmasa da olur. Düşünce sadece bu yaklaşımdan ibaret.

Gelin yeri gelmişken Kurşunlu Meydanı’nı gündeme taşıyalım. Hem fikri takipte bulunmuş da oluruz.

Mesela Bir Allahın kulu demiyor ki, Kurşunlu Meydanı’nın hali nedir böyle? Ya da eski hali neden bozuldu da yerine bu kötü proje yapıldı?

İşte size olmayan bir vizyonun ürünü. Sınırlı bile değil, hiç yok.

Eleştirirken öneri sunmak önemli. Yani laf olsun diye eleştiri yapılmadığını önüne geçer beraberindeki öneri.

Yine mesela; ben belediye başkanı olsam, halka doğru bir şekilde anlatmak suretiyle, buraya daha önceden harcanan paraya rağmen bir kere daha halkın rızasını alarak, şehrin o bölgesine yakışan, kullanışlı bir meydan yapardım. Yani yenilenmiş halini de bozar, o lokasyonu, şehrin kalbi haline dönüştürürdüm.

Eski halini bozup, daha da kötü bir proje ile çöl ortasında serap görmeyi bekleyen insanlar misali, milletin güneşin altında kavrulduğu, hangi talihli vatandaşın altında ne zaman patlayacağı belli olmayan yüzyılın projesi fıskiyelerin zemine oturtularak ortaya çıkartılan o muhteşem Kurşunlu Meydanı projesini adam akıllı bir projeye dönüştürürdüm diyorum.

O nasıl bir projedir öyle? Tek bir ağaç ya da bitki dokusu ile süslenemez miydi?

Bu projeyi vakti zamanında yenileme ihtiyacı duyarak, sanki harika bir proje sunacakmış gibi bir de kendi fotoğrafını iş bitene kadar aylarca baş köşeye koydurtmuş dönemin belediye başkanına ve hatta adaylığı devam etse hala daha belediye başkanı olması muhtemel yerel yöneticimize birisi de çıkıp, ‘bu muydu projen’ diye sormadığı gibi şimdiki halefine de ‘burayla ilgili bir tasarrufun var mıdır?’ diye de kimse sormuyor.

Halk artık bu duruma kanıksatılmış. Olsa da hoş, olmasa da. Sadece kapalı kapılar ardında dedikodu yapıyorlar.

Ama madalyonun diğer yüzü ise, nasılsa belediyeyi bizim takım yönetiyor fikrinin hakim olması. Yaşasın bizim takım, iş olmasa da olur mantığı yani.

Hal böyle olunca da iş üremiyor.

İş yoksa, dilek ve temennilerle ve hatta meli malı mastar ekli cümlelerle slogan siyaseti ve slogan belediyeciliği var.

Bu durumda kim ne yapsın vizyonu, kim ne yapsın şehir nefes almış mı almamış mı, kim ne yapsın meydan açmayı, meydanları yeşille donatmayı, gölgeyi, serinliği, yatırımın ölülüğünü, kötü projeyi, iyi projeyi?

Yerel yöneticilerin heyecanı ve görev yaptıkları şehirle ilgili dertleri olmalı diye düşünürüm hep. Açıkçası ben görmeyi istediklerimi bir öneri halinde sunarken bile heyecanlanıyorum ama aynı heyecanı göremediğimiz bir gerçek.

Çok söze gerek yok. Eski kaldırımın üstüne yenisini yapmak bu şehrin çehresini değiştirmez, ortaya konacak vizyon içerikli, akılcı projeler çehreyi değiştirir. Biraz da çehresi değişmiş şehirlere bakarak…

O halde yıkılan ya da uygun olan yerleri yemyeşil alanlara veya meydanlara dönüştürerek bu vizyona kısmen de olsa katkı konabilir. Biz kamu denetçiliği görevimizi yaptık, sıra yerel yönetimlerde.

Bu memleketin nefes almaya ihtiyacı var. Stadyumu yerinden kaldırıp, başka bir alana yeni stadyum yapamayıp, yerine sözünü ettiğim vizyona hizmet eder nitelikte bir dev meydan projesini kaçırdık belki ama bari bundan sonrasını doğru ve akılcı planlayalım.

Bizden söylemesi.

‘Gerisi bu şehrin çehresini gerçek anlamda değiştirmeyi dert edip, etmeyenlerin bileceği iş’ diyelim ve sonlandıralım.