Metin yazarı olarak 8 yıl önce çalışmaya başladığı Bodrum Belediyesinde bundan önceki belediye başkanları Mehmet Kocadon ve Ahmet Aras ile sorunsuz bir şekilde görev yapan ve aynı zamanda mensubu bulunduğumuz Muğla Gazeteciler Cemiyeti’nin de üyesi olan Deniz Özbaş’ın iş akdi, son yerel seçimlerde başkanlık görevine seçilen Tamer Mandalinci tarafından 11 Temmuz 2025 tarihinde sonlandırıldı.
Özbaş’ın belediye bünyesinde bugüne kadar yaptığı işleri elbette saymayacağım. Sonuçta belediye bünyesinde niyetinin çalışmak olduğunu bildiğimiz herkesin emeği çok kıymetli. Şahsımın da bir dönem metin yazarlığı işini yapmamdan dolayı ne kadar meşakkatli bir iş olduğunu bildiğim Özbaş’ın görevinin emek isteyen bir iş olmasının yanında, belediye bünyesindeki basın-yayın biriminde 8 yıldır görev yapan bir kişinin ortaya koyduklarını ve çalışma tarzını en iyi bilenlerdenim demek istememle ilintili bu yazım.
Yahu ortada bir kere 8 yıllık bir emek var emek. Bugün bankamatik memuru olarak görev yapan onlarca, yüzlerce adamın, adres belli olsun şeklinde konuşlandığı belediyelerde, iki farklı belediye başkanı tarafından tercih edilerek çalışmasını kesintisiz sürdürmüş biri, son gelen başkan ve yönetimi tarafından komik bir gerekçe uydurularak kapının önüne konuluyor.
O gerekçenin sözcüklere dökülmüş hali ise şöyle:
“Yürütülen hizmetlerin güncel ihtiyaçları ve iş yükü planlamasında metin yazarı pozisyonunda personel görevlendirilmesine gerek olmadığı.”
Bu CHP’lilerin birbirlerine yaptığını vallahi kimse yapmıyor.
Özellikle CHP’li belediyelerde rövanşist ve kıyım niteliğinde iş sonlandırmalarına çok rastlanılır oldu.
Elbette herkes kendi ekibiyle çalışmak ister, istemediyle çalışmaz ama bu tasarrufunu göreve geldiği andaki başlattığı yapılanmayla hayata geçirir. Bunun aksine, üstelik üzerinden belli bir süre geçtikten sonra gerekçeler oluşturmak suretiyle böyle bir tasarrufa gitmek, açıkçası kamu vicdanında yer bulabilecek bir gelişme değil.
Aslında Mandalinci’nin bu tasarrufu, Mehmet Kocadon’ın metin yazarlığı işi için Deniz Özbaş’ı işe almasının yanında, yine aynı Özbaş’ı Ahmet Aras’ın da aynı pozisyonda işine devam ettirmesine de bir refleks gibi sanki, şu tekrarladığım “Yürütülen hizmetlerin güncel ihtiyaçları ve iş yükü planlamasında metin yazarı pozisyonunda personel görevlendirilmesine gerek olmadığı” şeklindeki gerekçesiyle.
Mandalinci sanki Kocadon ve Aras’a, “Bu pozisyondaki bir iş tanımının benim yönetimimdeki belediye planmasında yeri yok. Siz almışsınız, ben çıkartıyorum. ” dercesine.
Ya işte günümüzde herkes belediyelere işe girmek istiyor, araya kimler konuyor, ne referanslar, ne ricalar..
Sonra işe bir şekilde giriyorlar da ama ya sonra Deniz Özbaş’ın düştüğü duruma da düşebiliyorlar. Kime nasıl davranacaklarını bilmez halde çalışmaya çalışıyorlar.
Görüldüğü gibi belediyelere işe girmek çok tercih edilir işler değil aslında. Hiç kimsenin garantisi yok. Memur olanlar ve sözleşmelerinin dışında. Kaderiniz tepenizdeki adamların iki dudağı arasında adeta.
Sizi gidi liyakat edebiyatçıları sizi.
İşte bu noktada başkan ve yönetimleri anında elindeki güç görünümlü el etek öpücülerin kendilerinde yarattığı zehirlenmeyle memleket için yapılacak hizmetlerin önceliğini unutur ve başlar opearsyona.
Kimi belediye çalışanı bir önceki dönemin personeli olmasından kaynaklı mobbing görünümlü sürgünlere muhatap kalır, kimisi de Deniz Özbaş gibi oluşturulmuş gerekçelerle işsiz kalır. Kısacası filler tepişir, çimler ezilir.
Bazı belediye başkanları da hızlarını daha da alamayarak, bünyelerindeki adamları işten çıkartmayı bırakın, kendisine biat etmeyen ve sadece işini yapan gazetecinin çalıştığı gazete yayın sahiplerini aramak suretiyle de işten çıkarılmasını talep ettiğini ve o talebin kabul görerek, hayata geçirildiğini bilip, yaşadık bizler.
Bu gelişmeler ışığında kimsenin de sesi çıkmaz, çıkmadı da. Bunu da bilip, görüp, yaşadı bu gözler.
Biz de bunları görmüş yaşamış meslek mensuplarındanız sevgili Deniz Özbaş. Senin yine önünde ardında destekleyenlerin var. Avucunu ovuşturanları görmeni engelleyen destekleyicilerin var.
Bak sadece kendi personelini kapı önüne koyan değil, kendisini eleştiren, ya da kendisinin güdümüne girmedi diye belediyenin dışında faaliyet gösteren söz de bağımsız gazetelerden iş çıkarttıran belediye başkanlarından söz ediyorum. Belediyenin gönderdiği iki işe razı gelip, bu işten çıkartma taleplerini el etek öperek yerine getirenleri de gördü bu gözler.
Bu nedenle seni anlamak güç değil Deniz Özbaş.
Neyse bu işin başka trajik durumu. Konumuza dönmek gerekirse, gün geçmiyor ki Bodrumlu vatandaşların su çilesi gündeme gelmesin. Bodrum bu susuz haliyle yaşam sürdürülebilmek için tercih edilmeyecek yerler arasında başı çeker hale gelmişken, ilçenin genç Başkanı Mandalinci’nin bu işlerle hemhal oluyor olmasını ve vizyonunu sorgulatan işlerle uğraşıyor olduğunu görmek, genç bir siyasetçi adına gerçekten üzücü.
Ne oldu şimdi Deniz Özbaş’ı kapının önüne koyunca tüm işler rayına girmiş mi oldu Bodrum Belediyesinde?
Sayın Başkan; siz Deniz Özbaş’ı kapının önüne koydunuz ama o hala kapının önünde, hatta belediyenin merdivenlerinde oturuyor. Kendisi 21 Temmuz Pazartesi günü (dün) hukuksuz bir şekilde işten çıkartılmasını protesto etmek için Belediye-İş Sendikası ile birlikte 8 yıldır görev yaptığı Bodrum Belediyesi önünde oturma eylemine başladı.
Şimdi kalkıp hiçbir CHP’li başkan, genel merkez yöneticisi ya da parti yöneticisi Mandalinci’ye şu soruyu sormayacak mı, ya da sormuyor mudur acaba?
“Ey Tamer Başkan; biz, ülkede olup biten operasyon, gözaltı ve tutuklamaların hukuksuz bir biçimde yapıldığını savunnup, sorgularken, sen tek taraflı olarak hukuksuz sayılabilecek bir işe ne diye kalkışıyorsun?”
“Ülke genelinde bu kadar kritik süreçler yaşanırken, ne diye emekten yana tavır almayıp, bir emekçinin işini sonlandırıyorsun? Bunun başka bir yolu yok muydu?”
“Bizim partimiz insandan, emekten, emekçiden, demokrasiden, haktan ve hukuktan yana bu kadar ses çıkartırken, sen ne diye bu olmazların tersine bir yaklaşım sergiliyorsun?”
“Senin belediye başkanı olarak işin, göreve geldikten neredeyse 1,5 yıl sonra bünyende çalışan adamın işine son vermek miydi?”
Sormuşlar mıdır sanmam.
Özbaş’ın işten çıkartıldıktan sonra ki kamuoyu paylaşımı manidar:
“Kamu ve hizmet kurumu olan belediyeyi özel şirket anlayışı ile yöneten Mandalinci, haklarını savunamayan, sendikasız yüzlerce çalışanın işine son vermiştir. Keyfi işten çıkarılmayı kabul etmiyorum. İşimi ve ekmeğimi geri istiyorum. Üç beş zengin çocuğunun haklarıma saldırmasına sessiz kalmıyorum.“
Bu yazıyı, o veya bu şekilde hangi belediyelerde olursa olsun, savunmasız, sendikasız olup, kanunsuz bir şekilde işlerinden edilen belediye çalışanları ile Özbaş gibi geçmişi basına dayanan ve bir şekilde belediyelere işe girip, daha sonra da işten çıkartılmış meslektaşlarıma ithaf ediyorum. Kaldı ki örnekleri fazlasıyla mevcut.
Takdir kamuoyunun…