"Halktan taraf yeni nesil yayıncılık"
Ara
Close this search box.

CEZAEVİ GEVENES’E YAPILMIŞ EN BÜYÜK İHANET

Menteşe ilçemize bağlı Gevenes Mahallesindeki Belen Sanat Kafe’nin işletmeciliğini yaptığı Hasan Şimşek ile şehrimiz kültür ve sanat anlayışına yönelik yapmış olduğumuz programın ardından önceki yazımdaki düşünce ve tespitlerimi bu yazımda da sürdüreceğimi ifade etmiştim.

O halde kaldığımız yerden devam edelim.

Bir kere Belen isminden başlayalım söze.

Belen, bir yerleşim bölgesinin en yüksek yerine verilen bir ad.

Dağ sırtlarında geçit veren yer, dağ geçidi de diyebiliriz.

Örneklendirecek olursak, Döğüşbelen, Yaylabelen gibi yerleşim yerlerini de gösterebiliriz.
Yani yerleşim alanların en yüksek yerleri olarak değerlendirilen bölgeler oluyorlar bu belenli isme sahip yerleşim yerleri.

Belen’in tarifine rast gelen yerler malum yüksek yerler olunca, önlerindeki kelimelerle isimleşmiş oluyor. Yukarıda söz ettiğim Döğüşbelen, Yaylabelen örneklerinde olduğu gibi.

Merak ettim Gevenes’teki Belen ismi nasıl oluştu diye. Hasan Şimşek konuya çok hakim yemiş yutmuş adeta.

Ormancı türküsüne konu olan cinayetin işlendiği dönemde Gevenes köyünde üç tane kahve var. Biri şuan ki Belen Kahvesinin olduğu köyün yukarısında kalan kahve, diğer ikisi de köyün aşağı taraflarında kalanlar.

Bugünkü Belen Kahvesi de, cinayetin işlendikten sonraki türkü aşamasında tanınmaya başlıyor aslında.

Türkü; sözlerinde yer aldığı şekliyle ‘Çıktım tepedeki kahveye’ denmeyip, ‘Çıktım Belen Kahvesine’ sözleriyle okunduktan sonra Belen ismi Gevenes’te marka değere ulaşmış oluyor böylelikle.

Mevzunun aslı; tepedeki kahve aslında.

Küçük bir bilgilendirmeden sonra konuyu kültür sanata doğru yönlendirmeye çalışalım.

Sevgili Hasan Şimşek kendisine has üslubuyla deyim yerindeyse ağzına baktırıp, aydınlanmamı sağlarken, bu yazılara da konu oluşturmuş oldu bir yerde.

O bu yöndeki çalışmalarını, karşılıksız olarak yaşadığı yöre için sürdürürken, ben de o çalışmaların, fikirlerin ya da önerilerin sesi olmaya çalışalım istedim.

Kime tabi ki yerel yönetimlere.

En azından miş gibi yapmış olmaktan kurtulurlar.

Şimşek ile sohbet ederken, dikkatimi çeken anekdotlar oldu. Mesela Gevenes’teki cezaevi.

Resmen kasvet kelimesinin karşılık bulduğu bir yerleşim alanına dönüşmüş bir mahalleden söz ediyorum. Oysaki biz buranın kültür sanatla anılabilecek bir lokasyon olabileceğinden dem vuruyoruz.

Tekrar hatırlatmak gerekirse Gevenes, zaten Ormancı türküsünün vücut bulduğu bir cinayetle tanınan bir yer. Neyse ki dillerde gezen bir türküyle kendini aklamış aklamasına da, cezaevinin orada ne işi var diye sormadan da edemiyorum kendime.

Bence bu cezaevi bu mahalleye yapılmış en büyük ihanet.

Hiçbir şey yapamıyorsanız, bir eğitim fakültesi, bir sanatsal akademi, bir ziraat, bir veterinerlik ya da bir tarımla ilgili bölümlerin bulunduğu bir eğitim alanı veya yayla turizmine yönelik bir lokasyon oluşturulamaz mıydı bu mahalleden?

Sözünü ettiğim her şey için uygun bir alanı, kasvetli bir lokasyona dönüştürmüşüz adeta cezaevi hamlemizle.

Zaten bir cinayet öyküsü, ülke genelinde nam salmış bir türküye dönüştürülerek, sanata dönüşmüş durumdayken, cezaevini o bölgeye konuşlandırmakla geriye dönmeye ne gerek vardı?

1946 yılından bu yana dillere düşmüş 79 yıllık bir türkünün yanı sıra, içinde 1870’li yıllarda inşa edilmiş bir camisi, en az 300 yıllık bir köprüsü ve neredeyse 150 yıllık bir değirmene sahip olan tarihi zenginliklere sahip Gevenes’te bu değerler biraz göz ardı edilmemiş de ne edilmiş?

Bu zenginlikler cinayetin gölgesinde kalmamış diyebilir miyiz bu durumda?

Bütün bu gizli hazine, kültür sanat söylemlerini ağzından düşürmeyen ancak içi boş söylemler olarak kalan Menteşe’de farklı bir şekle dönüştürülebilir.

Kültür sanattan anladığımız milyonları sokağa dökerek popüler müzik anlayışını Muğlalıyla buluşturmak üzerine olmamalı. O da olsun kabul ama kalıcı kültür sanat başka bir konu.

Yörenin markalaşmasına katkı koyarak kültür sanatı geliştirmek apayrı bir konu.

Yıllar önce Sınırsızlık Meydanında gerçekleştirilen heykel ve ahşap heykelciliği üzerine gerçekleştirilen organizasyonlar Gevenes’te de yapılabilir mesela.

O mahalleye gidişteki güzergahta yol sağlı sollu faaliyet gösteren mermer ocaklarıyla dolup taşıyor. Hasan Şimşek’de böyle düşünüyor.

Yerel yönetimlerimizin uluslararası anlamda tanınmış heykeltraşları misafir edip, alet edevatlarını sağlamasının yanında, mermercilerin de sunacakları birer blok mermer, Gevenes’i açık hava arkeoloji müzesine dönüştürebilir.

Mermerciler bu memleketin dağlarından, arazisinden para kazanıyor. Herhalde bir blok mermerden imtina etmezler.

Bu yönde yapılacak bir organizasyonla ilk yıl 10 heykel, ikinci yıl 20 heykel, 10’ncu yılda ise 100 heykelin sergilendiği bir lokasyon; kültürümüze, sanatımıza ve çeşitlendirmek isteyip çeşitlendiremediğimiz turizmimizi kalkındırmaya yetecektir.

Yoksa var olan bu hantal kültür sanat söylemleriyle gıdılanıp durmaya devam edeceğiz.

Eleştirirken, öneri sunmak da görevimiz. Bunu yerine getirdiğimizi düşünüyorum ve buradan yerel yönetimlerimizin ufkunu farklı bir yöne çevirmelerine katkıda bulunmayı hedefliyorum.

Kamuoyunu bilgilendirmek adına bizlerle aklındakileri, araştırmalarını, çalışmalarını paylaşan ve ‘ayak bastığım her yer vatan’ diyerek, bir o kadar da ‘Nasılsa Muğlalı değilim’ demeyerek, kendisini Muğla için üretmeye adamış sevgili Hasan Şimşek’e Muğla adına Muğlalılar adına teşekkür ediyorum.

Gerisi yerel yöneticilerimizin vizyon ve inisiyatiflerine kalmış.

Sahi, son yapılan 31. Muğla Kültür Sanat Şenliği’nde konuk ettiğimiz ve aynı zamanda hemşehrimiz ödüllü yönetmen Yüksel Aksu’nun da dile getirdiği ve Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras tarafından da desteklenen Muğla’nın sinema kentine dönüşmesi ile ilgili konuşulanların akıbeti hangi aşamada bilgilenmek isterim.

Yoksa lafta mı kaldı onu da Yüksel abiyle konuşuruz.