50 yıl önce, 20 Temmuz 1974 “Kıbrıs Barış Harekatı” ile Kıbrıs Türklerini, ırkçı-EOKA’cı Rum faşistlerinden koruyup, kurtardık ama aradan 50 yıl geçtikten sonra,
(“Barış götürüyoruz” diye gittiğimiz Ada’da)
1 – Adada bir daha iki kesimli tek bir Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ulaşılamadı.
2 – Şu anki fiili duruma göre, BM yasalarına ve de kararlarına göre, Askerimiz (TSK) Kıbrıs adasında, maalesef işgalci durumda bulunuyor.
3 – Birleşmiş Milletlerin, dünya devletlerinin tanımadığı, bizim etkimizle kurulan KKTC’yi, bizden başka dünyada yalnızca tek bir devlet tanıyor.
4 – Şu anki duruma göre, 50 yıl önce ayırdığımız Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti (dünyanın tanıdığı tek Kıbrıs Cumhuriyeti) çoktan AB’ye girdi.
5 – AB’ye giren Rum kesiminin GSYİH’daki kişi başına düşen yılık milli gelir payı, 41.500 dolar iken,
6 – KKTC’nin GSYİH’daki kişi başına düşen milli gelir payı, bizim (TC) milli gelirimize çok yakın…, 14.500 dolardır.
7 – Bu duruma göre, KKTC ile Rum kesiminin gelir farkı, üç kat Rum kesiminin lehinedir.
8 – KKTC asla stabil bir barış ve refah devleti olamadığı gibi, mafyanın, yasa dışı bahisçilerin cirit attığı, karanlık mafya cinayetlerinin işlendiği, yolsuzluk, kumar ve uyuşturucunun merkezi olan narko-devlet haline geldiği ve dahi TC’nin, güvenlikçi stratejik-karanlık işlerinde kullandığı, söylemesi ayıp ama “koruma ve beslemesi” altına aldığı bir garip “var-yok devlet” oldu.
9 – Kıbrıs adasının güneyindeki tüm insanlar, kendi vatandaşlıkları dışında, bir AB vatandaşı olarak, mutluluk ve refah içinde özgür dünya ile yaşar, çalışır ve dolaşabilirken, KKTC yurttaşlarının dünyada tanınır, geçerli bir kimlik ve pasaportları bile yok. (Ne kadar acı değil mi?)
10 – Kısacası, 1974’deki, 50 yıl önceki “Kıbrıs Barış Harekatımız”, Kıbrıslı Türklerin can güvenliği dışında, adaya barış, mutluluk, refah ve bir arada yaşama şartlarını getirememiş bulunuyor.
11 – Ada’da halen yüz bin (100.000)’ne yakın TSK unsuru varken, yukarıda kısaltıp, 10 maddede özetlediğim bu durumlar ışığında;
a – Hem AB ile, hem AB’ne girmiş komşumuz Yunanistan’la ilişkilerimizi olumsuz etkileniyor,
b – Gerekçesi ne olursa olsun, 50 yıldır TSK’miz adada bulunduğundan, BM nezdinde işgalci durumdayız,
c – TC olarak, KKTC yaşayanlarının insan hakları, refahı ve gönencinin ilerlemesine, iyileşmesine dair yen bir katkı yapamadığımızdan, KKTC’deki ada halkının yarısının bizi orada görmek istemediği durumlara düştük.
BU BÖYLE GİTMEZ, GİTMEMELİ
Yıllar önce BM genel sekreteri Kofi Annan’ın yaptığı, KKTC halkının referandumla kabul ettiği, Rum tarafının reddettiği “Annan Planı” şartlarına tekrar dönülmeli, müzakerelere yeniden başlanmalıdır.
Ada, bağımsız, eşit haklara sahip, iki toplumlu, iki federe devletli, tek bayrak altında birleşik bir Kıbrıs Federasyonu devletine dönüşmelidir.
Kıbrıs Ada halkları yepyeni bir anayasa ile hep birlikte tüm zenginlikleri paylaşmalı, mutlu-müreffeh yaşamalıdırlar.
Ada Türkleri ile Rumlar her konuda eşit haklara sahip olmalıdır.
Ada’nın 1974 sonrası, olası bir barış görüşmeleri için kapatılan tüm toprak ve yerleşim alanları, yeniden Ada yaşayanlarının hizmetine sunulmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti ve Kıbrıs yaşayanları prangalarından kurtulmalıdır.
TSK’lerimiz, şimdilerde Suriye ve Kuzey Irak için de söylenmeye başlanan, “TC-TSK Girdiği Yerden çıkmaz” damgasından kurtarılmalıdır.